12 Kasım 2014 Çarşamba

Kedi

Gözlerimi kaldırım taşlarından ayırmadan yürüdüğüm sokaklar ve zamanlar var. Sorsan "ne renk kaldırım taşları" diye, bilemem ama. İnsan bazen baktığı yerde olmaz çünkü, baktığı yerde durmaz. Öyleydi işte o akşam da. Kaldırım taşları ve ben, ölesiye yalnızdık dünyada.
Mahallenin girişinde, çantası, ceketi yerde, kucağındaki yavru kediyle yarışacak kadar şaşkın bir yüz ifadesiyle oturan bir çocukla karşılaştım. Kaldırım taşları bitti, benimle yürüyen anılar bitti. Hani neredeyse diyeceğim ki, yol bitti. Durdum. Bir süre onun o yavru kediyi acemi hareketlerle sevişini izledim. Çok sıradan bir şeyi sizi duygulandıracak kadar başarıyla anlatmış bir film sahnesi gibi, içimde bir şeyi cız ettirdi. Sonra onu bırakıp, yanında dolaşıp duran bir diğerini aldı kucağına. "N'apıyorsun burada?" diye sordum, "hiiiç" dedi.   "Fil yutmuş boa yılanı" diye geçirdim içimden. Ben gördüğümü anlayamıyorsam, o niye anlatsındı ki?
Geçip yanına oturdum. Yavrulardan biri de benim yanıma geldi. En az onun kadar acemice aldım ben de onu kucağıma, sevdim. Ben de birini sevmeye başlayınca bana güvenmiş olacak ki "bunların annesi ölmüş" dedi. "Annemle dün süt getirdik onlara." Biraz durduktan sonra, heyecanla, bir elini ve gözlerini kocaman açarak "tam beş taneler biliyor musun?" diye devam etti. Gözlerim parıldayarak güldüm. Birini güldürmüş olmak hoşuna gitmiş gibi "bu akşam da getireceğiz." dedi. "Ama ben eve gitmeden onları bir görmek istedim." Ne denir bilemedim. "Ben de eve gitmeden birini görmek istemiştim" diyemedim tabii. "Görmeyeyim diye sokaklarda boş boş yürüdüm" de. Susup kediyi sevmeye devam ettim.
"En yaramazları bu" dedi, elinde kıvrılıp duran yavruyu gösterip gülerek. Yetişkinlerden öğrenilip söylenişi taklit edilen bir cümle. O öyle söyleyince yetişkinliğimi hatırladım yeniden. "Annenler merak etmeyecek mi?" diye sordum, sanki çok da önemsemiyormuş gibi. "Ama gelmeseydim onlar da ederdi." dedi, yavruların hepsini gözbebeğine sığdırarak. Kucağımdaki kediyi yere bırakıp kalktım usulca yanından. Ağladığımı görsün istemedim. Fil yutmuş boa yılanı şapkaya dönsün istemedim. Yürümeye başlayınca kaldırım taşlarının renklerini bilmiyordum yine. Öylesine buğulanmıştı ki gözlerim.