Bir yolun kenarında, elbisesinin eteklerini etrafına yaymış oturuyor bir kadın. Elinde tuttuğu ipin düğümüne bakıyor. İki ayrı ip, bir düğümle bağlanıvermiş birbirine. O düğüm nasıl çözülür biliyor bilmesine kadın, ama çözüm kendi kararı olamayacak kadar karmaşık duruyor. Birileri sürekli konuşup akıl veriyor ona. “O ipi ne kadar zor birleştirdin!” diyor biri. “Öyle hemen çözülüverir mi?” “O düğümü atmadan evvel düşünecektin bunu!” diyor bir başkası. Bense bir köşeden izliyorum sadece. Elimi uzatamıyorum o düğüme.
Akşam serinliği, geçmiş günlerin sıcaklığına kananları çemberine almışken, sadece rüzgarın etkisi sanıyorum içimdeki titremeyi. Oysa bir buzdolabının kapağını açmış, önünde öylece duruyorum sanki. O anlatıyor, ben dinliyorum. Uzun zamandır saklanmış sözcükleri sıralayıveriyor ardı ardına. Tüm cümlelerini dinledikten sonra, birkaç cümleyi toparlayıp söylüyorum. Ama hiçbiri şaşkınlığımı anlatmaktan öteye geçemiyor. Hem ne söylersem söyleyeyim, o düğümü çözebilecek yalnızca kendisi. Ve senelerimizi birlikte geçirmiş olmamıza rağmen, şimdi ikimiz de başka noktalardan bakıyoruz hayata. Geçen 3-4 yılda çok yol katettik. Ne benim bulduğum çözüm onu mutlu edebilir artık, ne de ben onun mecburiyetini anlayabilirim. İşte en çok bu üşütüyor beni.
22 Mayıs 2009 Cuma
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
0 yorum:
Yorum Gönder