Tatlı bir uykuya davet etmenin telaşına kapılmış gibi, gecenin laciverdini giyindiğinde şehir, evlerin parıldayan ışıkları altında akıp gidiyordu hayat. Hep son anı yaşanıyordu sanki. Taze demlenmiş çay, ince belli bardak... Gündüzün sıcağından uzak, hafif esintili bir çardak... Eskiden, yeniden, umut edilen gelecekten bahseden ve o esintinin ardına katılmış kelimeler... Başka bir evin penceresinden süzülüp, kulağımıza belli belirsiz çalınan o müzik sesini kıskandıran gülücükler...
Toprağın, fidanın, ağacın, suyun; ve hatta çiçeklerin adının hakettiği için söylendiği bir bahçe içinde, adına huzur denilen o vakit. Geçiyor... Söylene söylene anlamını yitirmiş tanımlamalardan olsa da, durup düşündüğümüzde hâlâ hayretle bakakaldığımız o cümle geliyor aklıma. "Hayat su gibi akıp geçiyor." İşte böyle, biraz huzur, bir tutam mutluluk, hatta biraz gözyaşı. Daha başka nasıl tanımlamak isterdim ki hayatı?
Haziran/2009
8 Haziran 2009 Pazartesi
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
3 yorum:
Hoş geldin:)
Biraz daha uzatsaydın, okuyucu haklarını koruma derneğine başvuracaktım.
Hayat su gibi akmaya devam edecek elbet..Şayet ona aynı berraklıkla eşlik edebiliyorsa insan bence sakıncası yok.
Eline sağlık.
ne desem bilmemki tamda umudu kesmişken;) tekrar hoşgeldin ozman...
Hoşbulduk:)
Hâlâ gelmeye çalışıyorum diyelim. Ama en azından şimdi bunun için uğraşıyorum.
Siz de hoşgeldiniz o zaman:)
Yorum Gönder