Uzun bir mektuptu, tıpkı o yaz gibi. Kardeşimin, komşuya gidip, bir onluk alarak çıkarma yapmayı öğrendiği kışın ardından gelmişti. Benimse adımın karşısına, öğrettikleri matematiksel terimleri hiçe sayan bir yarım artı kondurmuşlardı o gün, okulda. Bir hayli canım sıkılmıştı. Çok çalışmıştım çünkü ben. Bilmiyorum, belki de o günden kalma, çaba sarfettiğim şeylerin yarım kalmasından böylesine endişelenmem.
Yine de güzeldi... mektup diyorum. Yeni biçilmiş çim kokusu vardı içinde, akşamüstleri birleşip bir koro oluşturan çekirgelerin ötüşleri vardı. Toprak yolların güneşte kuruyup katılaşması, hepsinin nasıl ayrı bir tınısı olduğunu bir türlü anlayamadığım, çıkrık kapı çarpması vardı; hiçbirinden bahsetmiyorken hem de. Ancak ağaçların koyuluğuna baktığında farkedilebileceğin yağmurlara benzemişti gözyaşlarım, okurken. Saklamıştım sonra. En az beş ortalı büyük boy defterlerimden birinin arasına. Mektubu değil, kelimelere verdiğim değeri saklardım ben. Şimdi bile anlatamam belki, geçen onca zamana ve öğrendiğim onca kelimeye rağmen.
Çizgili dosya kağıdının, tükenmez kalemlerle koyultulmuş çizgileri yardımıyla, bir beyaz kağıdın başına otururdum sonra. Ama yine de, satırlarımın hafif dalgalı bir denizi andırmasına engel olamazdım. Bu yüzden dönüp bakamazdım bir daha yazdıklarıma. Zarfların içine saklar; isim, şehir oynunda, a harfinin vazgeçilmezi olmuş o şehire yollardım. Aldırmazdım güne, aya, mevsime ya da hava durumuna. Bilirdim çünkü, mektup aldığında biri, bir tek baharın adını yakıştırırdı o beyaz sayfaya.
21 Nisan 2011 Perşembe
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
9 yorum:
şimdi anlıyorum; seni okurken neden içimi belli belirsiz bir hüzün kapladığını. çünkü seni okurken, nasıl da adım adım kendim olmaktan uzaklaştığımın farkına varıyorum...
sıklıkla karşıma çıkıyor mektup... ve sonunda dayanamayıp bir mektup yazdım, adresini bilmediğim birine... bilmem onun için bahar olur mu, ama yazmak bile açtırdı çiçeklerimi.
mektup yazmayı unutalı o kadar çok zaman oldu ki...bloğumu mektup niyetine kullanıyorum ama elim kağıda değmiyor ya aynı hissi vermiyor yine de...
ne kadar uzun zamandır sahici bir mektup yazmadığımı farkettim!
kağıdın kalemin kokusuyla...
yazınla birlikte özledim yine!
akşamüstünü tarif edişini seveyim...
bana mektup yaz. ben de sana!
Bak hala bekliyorum o beyaz kağıdın kitap haline gelmiş halini.. hadi diyorum.
Küçüklüğümden beri çok severim mektupları. Komşumuzun kızına bile yazılıp verilmiş mektuplarım vardı benim. Onlar da bahar kokardı, dostluk kokardı. Ve ne demiş Doris Lessing: Kelimelerin kanatları vardır...
Tüm annelerin anneler gününü kutlarım
Zaten kelimelere verdiğimiz değer yüzünden saklamaz mıyız mektupları? Öyle ya, başka ne için saklardık ki. Sırf o kelimeler işte.
Bu arada söyleyemedim ama blogunun bu tasarımı bir harika olmuş, tıpkı içine yüreğinle döşediğin o mükemmel yazıların gibi parpali'cim!
Yorum Gönder