Üstünde gül reçeli olan bir masanın başında konuşulan şeyler ne kadar hüzünlü olabilirdi bilmiyordum. Hele de çaylar, ince belli bardaklarla, okuduğumuz kitaplarda aynı cümlelerin altını çizdiğimiz insanların sıcaklığında getirilmişken masaya.
Ama işte, yüzümün bulutlu ikliminde gezinen o yağmur havası, deli bir rüzgârla savrulup dururken içimin kuytu köşelerinde, çaylar bile yağmur toplayan bulutlar gibi koyulaşmıştı yine; kenarında parmaklarımızın unutulduğu çiçek desenli çay tabaklarının üzerinde. Ki ben hiç sevmem soğumuş çayı, hava o günkü gibi mevsim normallerinin üzerinde seyretmiş olsa bile.
Gül reçelinin bir anda koyulttuğu hüzünlü sohbet, çay tazeleme merasimiyle bölünmesin diye, her an içecekmişim gibi bir türlü ayıramıyordum parmaklarımı bardağın üzerinden. Oysa susuyorduk çoğu zaman. Suskunluğun dilini çözmüş insanlarla soğuttuğum çaylar gibiydi belki hüznüm. Belki de bir buketle değil de, bir kase içinde hediye edilen rengârenk güller gibi. Ve kimbilir, sonbaharda soyunan bir ağaç gibi sadece yapraklarını katmış olduğu hâlde, yerken dilime batıyorsa diken, hiçbir gülün dikensiz olmayacağını öğrenerek büyüdüğümüzdendi.
30 Temmuz 2011 Cumartesi
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
6 yorum:
Tülaaay allah seni napsın kızııım parçaladın lan beni o ne yazı :)))
"Suskunluğun dilini çözmüş insanlarla soğuttuğum çaylar gibiydi belki hüznüm" bu nası bi cümle bittim ve çaldım :))
Çok naif senin yazıların. Çok seviyorum ve epey oldu okuyamayalı:(( Bir yazı iki svediğim şeyi ta kokusuyla bu saatte getirir mi insanın yanı başına?
Öyle güzel ki anlatışın ve bazen öyle de karışık.
kendimden öyle çok zi vard ki yazdıklarında.. her okuyuşta hep hah işte diyorum bilipte söyleyemediklerin var ya... parpali söylüyor sanki senin adıan.. yüreğine kalemine sağlık...kucaklarım sevgiyle
yüreğine sağlık böyle güzel şeyler döktüğü iç
n bizlere...
Ne diyeyim şimdi ben sana ..
sobanın yanına oturmuş kedi gibi yumuşattı yazın içimi..
yazıların içimi ısıtıyor...
kelimelerin duvarda kalası okunası her daim...
Yorum Gönder