Güneş, bir oyunun taraflarından biriymişçesine karşı binanın penceresine dokunarak, gözümün bebeğine kadar ulaşmayı başarıyordu yine. Şah ve mat. Aynı anda da bir damla, bu sahneyi tamamlamak ister gibi, gözümün pınarından yanağıma doğru başlıyordu yol almaya.
Nasıl yapılacağı bu şekilde anlatılmış olsaydı eğer, kesinlikle daha başarılı olurdum diye düşünerek, allık sürer gibi silerken o damlayı elmacık kemiğimden; kim bilir kime yollanırken, bana uğramazsa olmazmış gibi, okul çağlarında bir çocuğun kolları arasında kanatlanan çiçeklerin kokusu doluyordu odama, açık pencerelerimden. İşte o sıra, sanki çiçek kokulu bir parfüm sıkmışım da, daha kalıcı olsun diye boynumu açıkta bırakmak istermişim gibi topluyordum saçlarımı; onlardan çok aklımı toplamak ister gibi ama, yardım alarak tükenmez kalemlerden. Yine de unutamıyordum hiçbir şeyi. Aslında bazen, unutmak istediğimden bile emin olamıyordum.
Anahtarı kaybolmuş bir kilit gibi kavuşturduğum ellerim, onları orada bırakıp yollara çıkabilirmişim gibi sanki, öylece duruyordu masanın bir köşesinde. Sahi, insan elleri olmadan da çekip gidebilir mi? Kim bilir, belki de aklının kaldığını sandığın yerlerde, artık kimseye uzatmaya cesaret edemeyeceğin ellerini bırakıyorsundur bir tek. Ve belki de sırf bu yüzden, ne zaman kalem tutmaya niyetlense aklın, gözlerin dalıyordur bir damla yaş eşliğinde; yeni başlangıçlardan hep çekinerek.
6 Eylül 2011 Salı
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
5 yorum:
Yahu ne keçi çıktın :) Bak iyi bir yayıncı bulalım diyorum, kime diyorum heeeyyy!
:))
niyeyse gözümün önündeydi sanki bu sahne...
"Kimbilir, belki de aklının kaldığını sandığın yerlerde, artık kimseye uzatmaya cesaret edemeyeceğin ellerini bırakıyorsundur bir tek."
elleri getirin elleri, demesi bundan mıdır şairin?..
Yazıların teknolojiye kurban gitmesin. Nolur gitmesin..
bence de yayıncı bulmalısın. Bu kelimeler nasıl bir araya gelmiş de böyle cümle kurulmuş.
Takdir ettim seni : )
Yorum Gönder