Yanıbaşıma konan küçük birer kuş gibiydi gözleri. Ya uçup giderse diye korktuğumdan mı bilmiyorum, yumamıyordum kirpiklerimi. Oysa o, yüzü yüzümün bu kadar yakınındayken bile sürekli kaçırıyordu bakışlarını, yoksayarak gözlerimin masal dinleyen bir çocuğu andıran umutlu bekleyişlerini. Ve kim bilir hangi kuşun kanadından aldığı renkleriyle uzak diyarlara göç ediyordu sonra, terkederek yüzümün çoğu zaman bulutlu bir göğü andıran kuytu köşelerini.
Gözlerim acıyordu ardından bakarken. Bir gün, aslında olduğu yerden hiç kımıldamamışken, gittikçe uzaklaşıyormuş gibi küçülen insanları izlerken kaybetmekten korkuyordum gözlerimi. Söylemiyordum bunu kimseye... söyleyemiyordum.
Uzun uzun aynalara bakmak istemeyişimi de saklıyordum diğer suskunluklarımın yanına. Ne zaman yolum düşse bir aynaya, aklımın takılı kaldığı yeri göstereceğini sanıyordum, göz bebeğimin yansısında. O yüzden hep gülümsüyordum bakarken aynalara. Gülerken kısılan gözlerimin içinde, sanki kaybolup gidiyordu korkularım da. Ben en çok aynaları seviyordum bu yüzden. Çünkü bir tek aynalardı o günden beri, beni korkularıma böyle hevesle gülümsetebilen.
27 Eylül 2011 Salı
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
5 yorum:
Korkuyu yenmeyle igili çok edebi bir
yazı...teşekkürler Tülay kardeşim.
ayna
iki yüzlü
hem gösterir
hem saklar
iki yüzünü
...
Bir dahadüşün dedin sanki yazdıklarınla. Aynalardan köşe bucak kaçar halime.
Düşüneceğim bir daha bir daha...
Hiç bir korkum olmamasından korkuyorum. Aynaya bakıp kahkaha atmalı. :))
"Çok defa korku, yalan söylemesini öğretir."
demiş
Alfred de Vigniy
doğrudur..
zaten
aynalar hep yalan söyler ya...
Yorum Gönder