22 Aralık 2007 Cumartesi

Bayramlar bayram olsa!

Kimsenin anlam veremediği bakışlar, alabildiğine bir deniz manzarasında dolanan. Aranan bir bayram havası, bayram kokusu.
Bir omuza yaslamak varken, bir vapurun penceresine dayadığı dirseğinden güç alan ellerine yasladığı başını, bir bayram coşkusuyla kaldırmak isterdi o da, yastığından. Ama olmuyordu nicedir. Gidilemeyen, uzakta bir yer gibi duymak istediği heyecan. “Yol yokuş, yük ağır”, istese de gidemiyor insan.
Cıvıl cıvıl ama birbirine aman vermeyen üç küçük arkadaş var yanımızda. Anneleri, muhtemelen arada bir, “büyüselerde biraz rahatlasak” diyorlardı. Ama büyüdükçe, onlar çocuk sevinçlerinden uzaklaşacak, anneleri ise daha başka ve belki daha zor problemlerle karşılaşacaklardı. Onun ise tek bildiği, bayramın artık sadece bu ufaklıkları mutlu ettiğiydi. Belki yokluk, yoksunluk; belki yalnızlık, uzaklık; belki de daha başka nedenlerden tadı yoktu bayramların.
“Hiçbir zaman hayat bayram olmadı
ya da her nefes alışımız bayramdı.” diye mırıldandı içinden.
Ya herşey manasız, tadsız; herkes mutsuzdu ya da dün izlediği mahkumlarla yapılan röportajda farkettiği gibi, özgürce aldığı her nefes bayramdı.
Bir apartmanda çaldıkları kapıdan, çikolata ya da şekerle değil, harçlıkla ayrılan çocukların neşeli fısıldaşmaları; yeni kıyafetlerinin mutlulukları sadece, bize bayram olduğunu anımsatan. “Bayram” hala çok neşeli ve mutlu bir kelime. Ah bir de bayramlar bayram olsa…

Aralık/2007

0 yorum: