Bir zamanlar şenliğin merkezi olmuş, hatta bezen ses ve karmaşasından bıkılmış o eski ev. Karşıda dağlar, diğer köyler; sağ tarafta o tanıdık elma ağacı. Kapının girişinde, bir misafiri yolcu eder gibi, güneşin batışını izliyorum.
Dün gece, ansızın, bir rüyanın ortasında, kendimi bir köy evinde buldum. O kadar sessizdi ki, ürktüm. Aslında ben korkmazdım sessizlikten. Belki de korkutan sessizlik değil, oraların bu hale gelmiş olmasıydı. Yani delicesine akıp geçen zaman korkuttu beni. Ne çabuk geçmişti onca yıl, hiç farkına varmadan. Her şey nasılda hızla uzağımızda kalmıştı.
Annem mesela. Ben hep aynı yaşta, hep aynı görünüşte kalacak sanırdım annemi. İğneye iplik geçirmekte zorlandığında ya da bir şey yapabilmek için gözlüğe gereksinim duymaya başladığında, durup, “buralara ne zaman vardık ki?” diye sormuştum kendime. Bilmiyordum, bilmiyorduk. Hiçbirimiz farkında değildik çünkü. Ama zaman geçiyordu. En sıkıcı anlarda geçmiyormuş gibi gelmesine rağmen hem de. Şimdi neyin hesabı bu tuttuğum, bilmiyorum. Hesaplara yetmiyor çünkü aklım.
Kimliği belirsiz yarınların hapsettiği bir gelecek var önümde. Yeni bir yıl daha geliyor baş edilemez bir hızla. Yeni umutlar, yeni heyecanlar gelsin istiyorum, onun ardı sıra.
Umarım düşlerimiz kadar özgür ve mutlu zamanlar ayırabiliriz kendimize, geçen yıl olduğu gibi, çok geç kalmadan. Çünkü biliyorum, bu yıl da yine çok hızlı akacak zaman.
Aralık/2007
26 Aralık 2007 Çarşamba
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
0 yorum:
Yorum Gönder