Bugünlerde gerçek hayattan bir hikayenin, birinci ağızdan yazılmış günlüğünü okuyorum. Evli bir adam, onu çok seven başka bir kadın ve o kadının ilişkileri boyunca yaşadığı ruh hali. Zaten benim kitabı alma nedenim de bu idi. Bunun nasıl bir ruh hali olduğunu merak etmiştim. Çünkü hiç anlayabilmiş değilim, nasıl oluyor da bu kadınlar kendilerini bu kadar hiçe saydırabiliyorlar.
Kaçamak zamanlarda yanınıza sığınan birinin, hem de bitiremediği başka bir ilişkiden koşar adım geliyorsa size; söylediği hangi güzel söze, nasıl inanabilirsiniz ki? “Senin yanında öyle huzurluyum ki, oysa onun yanında nefes bile alamıyorum.” Gerçekten mi? Peki bunun doğruluğuna nasıl inanabiliriz?
Ben yaşayacağım şeyi, önce aklımın süzgecinden geçirip, sonra makul bir yolda ilerletmekten yanayım. Önce kararımı verip, canım yansa da onu uygulayanlardanım. Biliyorum duygulardan bahsediyoruz. Akıl, makul yol ne arar diyebilirsiniz. Ben de diyorum ki size, hissettiğimiz herşeyi yönlendirebiliriz aslında. Sadece istemek ve zaman vermek gerek kendimize. Ya da vazgeçemeyecek, yönlendiremeyecek kadar büyük bir duygu ile başım dönmedi henüz benim, o yüzden böyle düşünüyorum ben. Bilmiyorum ki…
Kitapta aşk diye bahsedilen şey, kocaman bir akılsızlık örneği gibiydi. Gerçi tam da bu yüzden, yaşadıklarıyla yüzleşmek için yazmış sahibi de. Aşk dediği, karşısına süslenip çıkmalarının üstüne, süslü cümleler kurup anlattığı adama tanıdığı imtiyazlardı. Yaşayamadığı, eksik kalmış, yaşamayı düşlediği, içinde büyüttüğü şeylerdi. Belki de tam da bu idi aşk, kimbilir. Ama diyorum ya, okurken bu nasıl bir akılsızlık diye düşündüm ben. Ve böyle birşeye inanmadığımı.
Giderek daha mı duygusuz oluyorum dersiniz? Ama neden? Bir aşk tanımına sahip olmamak ya da ona inanmamak, neden bir duygusuzluk sebebi olsun ki? Olsa olsa bir yokluğun öğrettiği objektif olma yeteneğidir.
Aklım almadı okuduklarımı, yüreğim ise hazmedemedi, kendini bile bile ateşe atan bir kadını. Anlamıyorum yaptığınız tanımlamaları, bir sebep göremiyorum yaşadıklarınızı gerekli kılacak. Tek sebebiniz aşk ise, ben bilmiyorum. Soruyorum size, “bana aşkı anlatabilir misiniz?” diye…
Şubat/2008
26 Şubat 2008 Salı
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
0 yorum:
Yorum Gönder