Yeni umutlarla başlardık her şeye. Yeni bir aşka, yeni bir işe, yeni bir hayata. Ve birileri kırar, savurur, dağıtırdı o umutları. Ve bazen birileri, elbirliğiyle yapardı bunları.
Üç kadın... Umutlarını kendi hikâyeleri içinde kaybetmiş her biri. Bir apartmanın üç komşusu. Hepsine öğretmiş hayat, tek başına ayakta kalmanın zorluğunu.
Giriş katında oturur biri. İki oğlu vardır, evliliğinin onbeşinci ve onyedinci yıllarında sahip olabildiği. Çok zor şartlarda yaşamış, o çocukları okutmuştur. Ama hayat, beğenmez yazdığı zorlu senaryoyu. Art arda önce annesini, sonra kocasını alır elinden. Çocuklarından büyük olanı, babasının vefatından sonra, dışarıya karşı kontrollü ama annesine kontrolsüz davranışlar sergilemeye başlar.
Bu durum gün geçtikçe kötüleşir. Kimseye söyleyemez, yardım isteyemez önceleri. Çünkü dayak yemekten daha ağırı, evladının böyle bir şeyi yaptığını söylemektir. O yüzden gözünün morarmasını "çarptım", kolunun morarmasını "düştüm" diyerek geçiştirir bir süre. Ta ki bir gün, bu durum saklayamayacağı bir boyuta gelince...
Üst katında oturmaktadır diğeri. Çok büyük bir aşkla evlenmiştir birkaç yıl evvel. İki kızı olmuştur. Kayınvalidesiyle hiç anlaşamazlar, bu geçen süre içerisinde. Kayınvalide, evde öyle bir otorite kurar ki, çocuklar üzerinde bile söz hakkı kalmaz kadının. Sorunlar dayanamayacağı bir hâl alınca, annesine açar konuyu; annesi de babasına. Eve geri dönmek istediğini söyler, gururunu hiçe sayarak. "Çocuklarını bırakırsan gel" der babası. Üzerinde ne kadar söz hakkı olmasa da, candır; bırakmaz çocuklarını. Sadece onlar için çoğaltır artık umutlarını.
Üst katında oturur bir diğeri. Yalnızdır. Seneler evvel, çocuğu olmadığı için terketmiştir eşi çünkü. Ardında bıraktığını önemsemeden de evlenmiştir hemen. Ve kadın, üç sokak ötesinde oturan, üç çocuklu bu aile ile karşılaşmak zorunda kalır zaman zaman. Bu durum, hep eksik hissettirir kendini. Ve hep umut eder, asıl eksikliğin, kafalarının içinde olduğunu bir gün anlayabileceklerini.
Bir araya geldiklerinde, görünen haller dışında, içinden geçenleri anlatmaya yanaşmaz kimse. Anlaşmasız bir sessizlik hakimdir, sakladıklarına dokununca konuşmalar.
Susarlar, nasıl bu noktaya vardığını bilmedikleri hayatlarının, sırlarını saklarken. Susarlar, mutsuzluklarına kahkahalardan maskeler takarken. Susarlar, aralık kapılarını birer birer yüzlerine kapatanlara, yalnız bırakanlara, acılarına alaycı kahkahalar atanlara. Susarlar, onların suskunluklarıyla vicdanlarını rahatlatanlara. Bilirler aslında, ne zordur kadın olmak. Ama bu kadarını tahmin bile etmemişlerdir. Ve ellerinden sadece, bir sabah, başka bir güne uyanmayı dilemek gelir.
2 Mayıs 2008 Cuma
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
0 yorum:
Yorum Gönder