Caddenin kalabalığını aşmaya çabalıyoruz, istikrarlı adımlarla. Ne tarafa yürüsek üzerimize geliyor kalabalık. Bir mantık hatası mı yapıyoruz acaba?
Otuz derecelik açılarla, kolları ile vücutları arasına sıkıştırdıkları soru dolu kağıtları, burnumuza dayıyor, adım başı birileri. Yeni sorulara değil, kafamızdaki soruların cevaplarına ya da en azından yardımcı olacak ipuçlarına ihtiyacımız var. Kimisi başka yöntemler deniyor, eline tutuşturulan soruları üzerimize yıkmak için. "Çok güzeliz bugün" diyerek yanaşıyor yanıma. Hiç yapmayacağım bir şey olmasına rağmen, koluna girip gerçekten böyle mi düşündüğünü sormak, ve hatta bunu kimseden duymadığımı söylemek istiyorum, kendimi acındırarak. Amacı bir anlık şaşkınlığımdan faydalanıp sorulara başlamak ya hani, aynı şaşkınlıktan faydalanıp kurtulurum belki sorularından.
Oturduğumuz mekânın bütün görüntüsüne hakim bir noktadan, insanları izliyoruz; eylül serinliğinin ürperttiği kollarımızı kavuşturarak. Birbirimizin yaşadıklarının tanıkları olsak da, anlam veremiyoruz tükettiğimiz zamanlara. Sırasında kendimize bile itiraf edemediklerimizi, çözümlenen düğümlerin ardından çıkarıyoruz ortaya; kötü demlenmiş çaylar eşliğinde. Tüm konuşmalarımızın üstüne, "aşk bu mu, sevda bu mu, hayat bu mu" diyor sahnedekiler, sırtımızı sıvazlar gibi. Bütün nağmeleriyle eşlik etmeye başlıyoruz şarkıya. Sanırsınız o şarkıya eşlik etmekle ulaşacağız, aradığımız cevaplara...
4 Eylül 2009 Cuma
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
2 yorum:
cok hos bi yazi olmus, keyifle okudum.
Teşekkür ederim. Hoşgeldin é L L a.
Yorum Gönder