Başka hayatları okuyorum kelime kelime. Artık günün sona ermesi gerektiğini düşündüğüm anda, uzanıyorum geceye. Gecenin sessizliğinden uzak tutmak için ruhumu, kimi zaman ne dinleyeceğime karar veremeden geçiriyorum saatleri. Ama bu akşam takılıp kalıyorum birine. "Nasıl olsa her şeyin, zamanla sonu yok mu?" diye soruyorum, Zeki Müren'in ardından.
Okuyor, dinliyor ve becerebildiğim kadar yazıyorum, içimi kuşatan kelimeleri. Ama bazıları, taşı sevgiyle saran yosun gibi çöreklenmiş yüreğime; anlatamıyorum. Ya da anlatsam da hep eksik kalıyorum.
Yaşadığım hiçbir şeyden pişman değilim aslında. Acı-tatlı her anı kabulüm. Mutluluk kırıntıları uğruna, yaptığım yanlışlar bile. Bütün hesaplarımı görmüşüm çünkü kendimle. Hep figüranı olduğum hikâyelerden miras bir burukluk bu. Oysa nasıl da biliyorum, her şeyin zamanla sonu olduğunu...
30 Eylül 2009 Çarşamba
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
5 yorum:
zaman can'ı alıp
canan'a kavuşturmayan yara
demişler...
hikayenin kahramanı olmak ara sıra...
Emrah Ateş; aynı zamanda her şeyin ilacı da zaman, değil mi?
absalom; kahraman olmak kolay. Cezanı çeker, acına katlanırsın. Ya da mutluluğunu yaşarsın doyasıya. Bütün defterler kapanır. Ama bazen sadece izleyici ya da figüran olabileceğin olaylar yaşarsın. Konu senin dışında ama seninle de ilgilidir. Ne yapsan hesaplaşamazsın...
Selamlar,
Blogunuzu ilgiyle takip ettiğimi söyleyebilirim. Düşüncelerinizi, duygularınızı her bir cümlede ayrı bir incelikle aktarıyorsunuz.
Sağlıcakla kalınız.
Güzel yazıların bambaşka bir tada büründü.
Sessizce okumak, tadına varmak..
Yüreğine sağlık Parpali..
Yorum Gönder