Su başında çamaşır döverken, yaşamını yarılamış bir kadın gibiydi küçük kız. Her seferinde daha bir gayretle indirdiği sopayla, hayattan hıncını alıyordu sanki. Anlam veremediğim bir şekilde, yaşıtları bebek arabalarında gezdirilirken buralarda; o, hiç oynamadığı, hatta adını bile duymadığı barbie bebekler yerine, küçük kardeşini yediriyor, giydiriyordu. Utangaç bir gülümsemenin kapladığı yüzü ve onu çevreleyen dağınık saçları eşlik ediyordu, her zamanki suskunluğuna. Kalabalıklaştıkça artan yokluğun ortasında, yapayalnızdı.
Evin taş zeminine uzanmış ders çalışan, bir türlü kapanmayan sınıf kapısının arasına kağıt sıkıştıran, söyleneni anlamayan ve bazen anlasa da dinlemeyen, öğrendiği birçok kelimenin gerçekte ne olduğunu bile bilmeyen çocuklar... İsimlerinin ne önemi var?
Seçmedikleri bir hayat için, gözden uzak bedel ödeyen, yoklama defterlerinde geçse de adları, hayatın defterinde hep yok yazılan, isimsiz çocuklar. Ne yazık ki hayal değil onlar.
27 Ekim 2009 Salı
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
5 yorum:
acı ama güzel bir yazı...
Öyle çok var ki onlardan.
Sanırım hayata 1-0 yenik başlamak bunun adı..Ya da ''Yazgı'' dediği birçoğunun.
Çocukluğunu yaşayamamak yetmez gibi zor şartların ağır işçisi olmak :(
Doğuştan şanslı ya da şanssız olabiliyor çocuklar ne yazık ki... Ancak böyle gelmiş diye böyle gitmemeli. Devletin şefkatli kolu her yöreye uzanabilmeli. Okul olmalı, hastane olmalı, insanca beslenebilmeli yolu açılmalı bu çocukların da...
Sevglerimle...
Acı ama gerçek işte...
o gün bugündür yoklama kaçağı(mı)yız ki düşlerin???
Yorum Gönder