Arka arkaya sıraladığı onca şeyden, kendimce önemlilerini aklımın bir köşesine not edip, geri kalanını, otomatiğe alınmış bir bilinçsizlikle "tamam" diyerek geçiştirdim. Ayakkabılarını da giyip, artık gitmeye hazır olduğuna inandığında, kapıyı kapatmak için acele ettiğimi farkedip, aynı şeyleri tekrar sıralamasından korktum. Şükür ki, "dediklerimi unutma" diyerek özetledi hepsini, ben de son olmasını umduğum bir "tamam" diyerek, gönül rahatlığıyla kapadım kapıyı.
Terkedilmiş bir sevgili gibi, kaldığım sayfada yüzüstü bıraktığım kitabımı okumak için, koltuğa doğru birkaç adım atmıştım ki... Yine o bilindik kuş sesi. Aslında kapıyı kapattıktan sonra, en azından bir-iki dakika beklemeliyim. Tam olarak gittiğinden emin olduktan sonra, hayaller kurmaya başlamalıyım. Ama maalesef, sabırsız bir ruhum var benim. Yine bir şey unutmuş olmalı.
Neden onu iyi tanıdığım halde, aynı konularda delirme noktasına geliyorum sürekli, bilmiyorum. Bazen kendimi bile tanıyamazken, başka birini çok iyi tanıdığımı söylemek ne kadar mantıklı, onu da bilmiyorum ya gerçi.
-Tülay?
-Efendim.
-...
-Efendim?
-...
O çoktan başka bir şeyle uğraşmaya başlamış bile. O an ne için seslendiğini merak ediyorsam, biraz uğraşmam gerekecek.
Bazı şeyleri sorun olarak görmekten vazgeçip, üstelemediğimde, benim için çok daha kolay olacak sanırım hayat. Ama işte bunu başarmak, pek de kolay olamayacak.
5 Ekim 2009 Pazartesi
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
3 yorum:
ah Tülay, kimden şikayet ediyorsun bilmiyorum ama bazen ben de bunları yapıyorum:)))
Annemden bahsediyorum Lale abla. :) Hele kapıyı kapadıktan sonra tekrar zili çalması, istisnalar hariç, herdaim geçerli :)
Bak,kilit noktayı ne güzel bulmuşsun..
Bazı şeyleri sorun olarak görmekten vazgeçip üstelememek..
İşte hayatın sırrı..
Ama ne dersen de, bilir de yapamaz insan,öyle değil mi :(
Yorum Gönder