Dertli türkülerin kör kuyularında yıkanıp, gittikçe kararan gecenin bir yerine tutunmaya çalıştı gözlerim. Ne yana baksam durulmuyordu süzülen damlalar. Ne yana baksam, bütün renklerinden sıyrılıp kararıyordu.
Fal bakar gibi ellerimi inceleyişlerim son bulmuyordu hiç. Nar çiçeği rengi ojelerime bakıp bakıp ağlayasım geliyordu. Bu kadar güzel bir rengin dünyada oluşuna, bunca saçmalığın içinde o güzelliğin kayboluşuna ve daha da önemlisi, çölde görülen serap misali, güzelliklerin varlığından bir türlü emin olamayışıma ağlayasım geliyordu. Çatlamış duvarlarımdan sızıyordu yaşlar.
Alışkın hareketlerle siliyordum yaşları, nar çiçeği rengi ojelerin eşliğinde. Kafasını kuma gömdüğünde saklandığını sanan deve kuşları gibi, ıslandıkça rengi açılan gözlerimin, gittikçe karardığını düşünüyordum ben. Ağladıkça sanki kömür karası oluyordu gözlerimin rengi. Oysa çok mutlu olurdum, karalara bürüneceğine, "gözü kara" bir deyimin dengi olabilseydi.
28 Haziran 2010 Pazartesi
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
1 yorum:
yazılarını çok çok severek okuyorum. yine çok güzel...
Yorum Gönder