Hiç ona bırakılmadığı için, çok önemli bir durum olduğunu sanırdı hep. Evet, bu sefer izin koparmıştı; kahveyi o taşıyacaktı. Mutfaktan çıkarken, "tepsiye bakma" diye seslenmişti annesi arkasından. Bir canbazı andırıyordu salona doğru ilerlerken. Bir ipin üzerinde, altında uzanan köpük köpük denize düşmemek için, gitgide daha korkakça yürüyen bir canbaza. Elindeki tepsiye dizili fincanların tıkırtısı, dökmeden götürememenin tedirginliğiyle, biraz daha artıyordu her adımında.
Önem verdiği şeylere çok dikkatle bakmaması öğütlenen ve belki de sırf bu yüzden, gözümüzü ayırmazsak hiçbir şey olmayacağını düşünen insanlarız biz. Oysa bilirsin, bir canbazı ipin üzerinde tutan, onu yerden ayıran yüksekliğe bakmaması değil, o yüksekliğin üzerinde bile dengesini koruyabileceğine olan inancını yitirmemesidir. Biz o inancı kaybettik.
Toprağını yitirmiş taş yığınlarının bir uzantısı gibi dursak da bazen, bir boşluğun tepesinde, hayali bir ipi adımlıyormuş gibi tedirgin oluşumuz, işte bu yüzden.
23 Mart 2011 Çarşamba
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
4 yorum:
O kaybolan inancın yerine koyulabilecek bir şey bulamayınca elde kalan koskoca bir boşluk ve güvensizlik.
Hiii bu çok güzel!
Blogunu Begendım :)
merhaba,
blogunuz pek hoş:)
ben de dünyama beklerim,
sevgiler,
ful.
Yorum Gönder