Çok garip bir şey burada yazmak. Yüzünü hiç görmediğiniz, sesini hiç duymadığınız birinin yüreğine dokunuyorsunuz bazen. Kalkıp iki satır da o yazıyor size. Yazarken aklından hiç öyle bir şey geçmemişse bile, siz ağlıyorsunuz okurken. Üzülmesin diye ağladığınızı söylemiyorsunuz. Kaybettiğinizi sandığınız herhangi bir şeyi bulmuş kadar sevinirken ağladığınızı söyleyemiyorsunuz. Çünkü bazen her şeyi söylemeye gerek olmuyor. Hem belki o da ağladı ve size söylemiyor.
Bazen gerçeğe çok benzeyen bir şeye dokunmuş kadar oluyorum yazılan yorumlarda. Hayatın kendisi zaten bir masal, gerçeğin gölgelerini bile unutturdu zaman, hem de acımasızca.
Bazen soluklanmaya, bazen de biriktirdiklerimi anlatmak için soluk soluğa geliyorum bu sayfaya. Yazarken barışıyorum kendimle. Ve gerektiğinde, ardımda kalanlara yabancılaşıyorum. Birilerinin okuduğunu bilmek, kimi zaman utandırıyor beni. Kimi zaman da söylediklerimi cümle âlem duysun istiyorum, bir tellâl gibi. Harflerim ekranda anlamlı-anlamsız izler bırakıyor... Ve ben, tüm bu izleri seviyorum...
Tülay Şahin
Bu aralar okuyorum.
Öyle Miymiş? / Şule Gürbüz
Bu aralar izledim./Bale
La Corsaıre
Bu aralar izledim./Tiyatro
Tesir / SBR Tiyatro
Bu aralar izledim./Tiyatro
Grönholm Metodu / Ankara DT
Bu aralar izledim./Tiyatro
İkinci Bölüm / DT
Bu aralar izledim./Tiyatro
Cyrano / Şehir Tiyatroları
Koyverdun gittun bizi...
Elbette mümkün değil ama, her şey gönlünüzce olsun. Neden olmasın? Kazım KOYUNCU
İyi dilekler
Yüzüne bakıldığında neden hapşıramaz insanlar, bilmiyorum. Ama hapşırdığımda, "iyi yaşa" demeden çevremdekiler, bir alacağı tahsil eder gibi, gayet ciddi bir ifadeyle, "sen de gör" demekten mutlu oluyorum. Ve aynı anda yüzlerine yayılan, bazen mahcubiyetle karışık, bazen hınzır bir çocuğu andıran o gülücüğü görüp, onlara eşlik etmekten. Şu hayata inat, seviyorum iyi dilekleri ben.
O yüzden diyorum ki sana, güzel olsun her şey... hatta çok güzel olsun. Ama kötü de olsa yaşananlar, bıkma yine de anlatmaktan. Sen anlat ve her şey buhar olup uçsun.
Maviyi, yeşili, yaz akşam üzerlerini... İstanbul'u, Giresun'u ve deniz kenarlarını... dilediğimde yalnız kalabilecek kadar uzak, gerektiğinde, elimi uzatıp, kalabalığa karışacak kadar yakın; her ayrılıkta hüzünlenip, dönüşünde çocuklar gibi mutlu olduğum bu şehirde yaşamayı... kitapları, dostları, içten gülümseyen insanları... müzik dinlemeyi, umut etmeyi, insanları sevindirmeyi... hayâl kurmayı, mektupları, yolculukları... hatta, hatta yalnızlığımı...
7 yorum:
İnan bende aynı düşüncelere sahibim.
Aslında sen düşündüklerini yazarak sızlayan ya da gülümseyen yürekleri çağırıyorsun.
Çünkü bazen her şeyi söylemeye gerek yok;hissetmek yeterli.
Ağladı belki de ve söylemiyor. İçine akıtıyor her daim..
İşte sorun da burada ya... Dokunmak,paylaşmak, anlamak, anlaşılmak, sevmek, sevilmek,birlikte sevinmek... Okumak,yazmak...
Bunları yapamayanlar ne yapsın? Haksız değiller kızmakta,susturmaya çalışmakta değil mi? Kıskançlık kötü be Parpali'm...
Ne güzel olmuş bloğun. Paylaş paylaşabildiğin kadar. Ağlayan sana ses etmez. Sen de etme. Bil ki sesler ölümsüzdür.
Bazen cidden denilecek her şey denmiş oluyor gelip gelip gidiliyor da iz kalsın diye 'bende de aynısı' demek gerekiyor:)
Bazen gerçeğe çok benzeyen bir şeye dokunmuş kadar oluyorum yazılan yorumlarda. Hayatın kendisi zaten bir masal, gerçeğin gölgelerini bile unutturdu zaman, hem de acımasızca.
Yorum Gönder