Karmakarışık rüyalar görüyorum bugünlerde. Aklımın ucuna gelmeyecek insanlar dolanıyor düşlerimde. Ama en çok seni gördüğümde şaşırıyorum ben. Seni hiç düşünmediğimden değil elbet. Çünkü sen, eklem yerimde bir kesik gibisin benim; hiç iyileşmeyecek. Ne zaman hareket etsem... neyse, bunu anlatmayacaktım ben. En çok seni gördüğümde şaşırıyorum demiştim. Daha genç, daha güler yüzlü oluyorsun çünkü rüyalarımda. Hiç sana benzemiyor demeye dilim varmıyor ama, öyle galiba.
Varlığından bile emin olmadığım bir şarkı çalmaya başlıyor, sen ortaya çıkınca. Görsen, öyle garip ki... Sanki herkes durup o şarkıyı söylüyor. Ama ben yine de, yanından geçerken, duraksasam mı, yoksa farketmemiş gibi yoldan gözümü ayırmasam mı, bilemiyorum. Belki bana da senden geçmiştir, sevgisini belli edememe beceriksizliği. Belli-belirsiz selamlaşıyoruz seninle, zoraki birkaç kelimenin eşliğinde. Sonra ben yoluma devam ediyorum, ardımdan bakıyor musun hiç bilemeden. Bazen "pişman mısın?" diye sormalıydım diyorum. "Pişman mısın yaşanmayanlara?" Vazgeçiyorum sonra. Şimdi bulunduğum yerden bakınca, gidip hikâyeyi ta en başından da değiştirsen, o boşluk dolmazmış gibi geliyor. Çünkü o boşluk benimle birlikte öyle büyüdü ki baba...
İlkokul zamanlarımda bir gün, küçük bir bahçede, bisiklete binmeyi öğrenmiştik bir arkadaşımla. Yanımızda onun babası vardı. O gün, iki tekerleğin üzerinde dengede durmayı öğrendim ben. Ama iki ayağımın üzerindeki dengemi yitirdim, onların konuşmalarına şahit olduğumda. Bunu anladığımdan beri, sürekli pedal çeviriyorum ben baba. Durduğumda yalpalıyorum çünkü. Belki de bu yüzden, rüyalarımda bile yanından hızla geçiyorum. Bana kızma.