Sen gitmeden baharlar vardı, erik ağaçlarını bembeyaz elbiselere büründüren. Esen rüzgârda kimi zaman ürpermek pahasına, ince paltolarla açık alanlarda oturmak vardı. Henüz koyulaşmamış maviliklerin üzerine bulutlar çizilmiş, fakat sonra silinmeye çalışılmış gibi hafif beyazlıklar olurdu gökyüzünde. Etraf yeşillenir, çiçekler açar, kuşlar cıvıldaşırdı. Eskiden baharlar vardı.
Yolun başındaki fırından yayılan taze ekmek kokusunun doldurduğu sokakta adım adım uzaklaşmıştın benden. Bir bahar günüydü ve sen, saçlarının salınışıyla kıskandırıyordun çiçekleri. Sol yanımdaki yokuştan aşağı, koşarak inen bir çocuğun arkasından bağırıyordu annesi.
Hayaller kuruyordum ben. Evlenecektik, bir bebeğimiz olacaktı. Erkek olursa Oğul, kız olursa Duru olacaktı adı. Kızımız sana benzeyecekti, oğlumuz bana. Sen içimdeki tüm güzellikleri alıp gitmeden evveldi tüm o hayaller. Baharlar vardı o zamanlar, içim yemyeşildi. Su vermeyi unuttuğun pencere önü çiçekleri gibi soldu içimdeki sevinçler. Ne baharlar kaldı şimdi, ne de sevinçle kurduğum hayaller…
Mart/2009
1 Mart 2009 Pazar
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
0 yorum:
Yorum Gönder