“Ellerimi tutup, bana Nazım’dan şiirler okurdu” demişti kadın. Hayal etmiştim öyle bir sahneyi. Gözümde öyle canlanmıştı ki, elimi uzatsam dokunacaktım sanki. Ama yine de hatırlayamamıştım, hangi kitabın satırlardan içime süzüldüğünü. Bu öyle çok oluyordu ki. Bir cümle ya da bir görüntü, arkamdan yanaşıp gözlerimi kapayan bir tanıdık gibi olurdu çoğu zaman. Sessiz, sedasız ardımda durup, onu tanımam için bekleyen biri olurdu. Düşünür düşünür bulamazdım kim olduğunu.
Yürüdüğüm yol boyunca düşünmüştüm. Rüzgâr esiyor, saçlarımı savuruyordu. Çıplak ağaçların dalları, direklere asılı reklam tabelaları, yeni ekildiği belli, cadde kenarlarındaki menekşelerin yaprakları, yanımdan geçen kadının boynundaki şalı, hepsi savrulup duruyordu. Bir tek düşündüklerime etkisi olmuyordu rüzgârın.
Özlemiştim… Ilık bir havada vapurda yolculuk yapmayı, yalınayak çimenlerde dolaşmayı, derin derin nefes almayı, aşık olmayı, papatyalardan fal bakmayı, çiçek kokularıyla mest olmayı… Ve hatırlamayı özlemiştim, nerede okuduğumu düşünüp durduğum cümleler gibi, içimi ısıtacak sevda sözlerini de…
Mart/2009
1 Mart 2009 Pazar
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
0 yorum:
Yorum Gönder