10 Temmuz 2010 Cumartesi

Gündökümü

Hayattan çaldığım bir perşembe günüydü ruhumdaki sükûnete sebep. Bir termos çay, iki simit ve ince belli bardaklarla çıkmıştık yola. Perşembe günü için çok kalabalıktı vapur. Sanki her perşembe sabahı ada vapurunda yol alırmışım gibi bunu söylüyor olmam garipti gerçi. O bulutlu havaya rağmen içerde oturmak olmazdı. Vapurun denize nazır yan tarafında, oturaklardan arta kalan boşluğa serdik poşetleri, bağdaş kurup oturduk. Aramızda kalsın ama, denizin içinde gidiyormuşsun gibi hissediyorsun oraya oturduğunda.
Bardaklara çaylar dolduruldu, simitler koparıldı. Hatıralardan, içimizde saklı kalmış gizli acılardan katıldı yanına. Konuştukça daha bir koyuldu çayın rengi. Deniz köpürdü, köpürdü...
Kınalı ada'nın o sessiz sakin sokaklarında dolaşıldı. Denize karşı oturuldu uzun uzun. Sanki gelecek birini bekler gibi bakıldı uzaklara. Rüzgâr deli deli esti.
Vasati kırk çöpün topu topu üç sigara yakabildiğine de inanıldı. O üç sigaranın dumanı savruldu savruldu... Başımızda köpük köpük toplanmış o bulutlara karıştı. Artık biliyorum, onlar bulut değil. Efkârın dumanı.

1 yorum:

Evren dedi ki...

"Artık biliyorum, onlar bulut değil. Efkârın dumanı."

altını çizmek istedim, çok sevdim de...