Elele tutuşuyorlardı. Birbirlerinin ne söylediklerini çok da önemsemeyen, ama elele tutuştuklarını görseler, bütün dikkatlerini onlara yönelteceklerinden şüphe duymadıkları insanlar arasında, gizli saklı tutunuyorlardı birbirlerine; elleriyle. Konuşmalar aşka değince, kopya çekmekte başarısız öğrenciler gibi, zaptetmeye çalışırken içinden taşan gülümseyişi; adamın eline biraz daha sıkıca tutunuyordu kadın. Dili inkâr ederken, eli, adamın elinden çok, aşka tutunuyordu sanki. Bir fırsatını kollayıp yüzünü döndüğünde, adamın dudağının kenarındaki o gülücüğü görmek ve durup dururken neden gülümsediğini kimseye anlatamamanın sevinçli sessizliğine bürünmek, başka biri yapıyordu kadını.
O akşamdan birkaç akşam sonra, adamın elindeki yarayı farkettiğinde kadın, ne olduğunu sordu merakla. Ama nasıl olduğundan çok, elini sıkıca tuttuğu akşam da, yaranın elinde olduğunu öğrendiğinde üzüldü. Çünkü adam, o akşam, elini her tutuşunda canı yanmış olsa da, yüzünde bir gülümsemeyle bakmıştı kadına. İçinde acı, mutluluk, hüzün, umursamazlık olan bir gülümsemeyle. Şimdi kadın, kimin eline uzansa, o akşamı hatırlıyor nedense. Yine bir yaraya değeceğinden korkarak belki de, eli hep yarı yoldan dönüp, yine tutunuyor kendi eline...
24 Aralık 2010 Cuma
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
1 yorum:
"kim tutar ki elini bir daha
içini acıtan bir rüya olur bu yara"
diyordu ya sertab'da şarkısında. hiç uyanılmayan bir rüya...
Yorum Gönder