Çiçekleri naylon masa örtüsüne işlemiş bir bahar sabahında, çay kaşığıyla uzunlu kısalı misafirleri toplamıştım fincanımın üzerinden. Annem, soyduğu yumurtanın beyazını yine benim tabağıma, sarısının oyuna çağıran bir arkadaş kıvamında gülümseyip durduğu kalan kısmını da kardeşimin tabağına bırakmış, dalgın dalgın çayını karıştırıyordu.
Yumurtanın beyazını sevmiyordum. Sadece beyazını yemek zorunda oluşumu hele, hiç. Annem kardeşimi kayırıyordu işte. Üstelik sabah kahvaltılarında, defalarca şahit olduğum bir şeydi bu. Halbuki yumurta ciğerlerime iyi gelmiyordu, biliyordum. Ama dumanı tüten çayı, sanki soğutmazsa içemeyecekmiş gibi, öyle uzun uzun bu yüzden mi karıştırıyordu annem, onu bilmiyordum.
Uzun süre, annemin sevgisini yumurtanın sarısıyla bir tutmuş bir insanım ben. O yüzden bakma böyle sert ve yıkılmaz duruşuma. Daha dokunulduğum anda paramparça olabilirim bazen.
7 Mart 2011 Pazartesi
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
4 yorum:
İlkokul bitip ortaokula niyet ettiğim yaz tatilinin başında, ek gelir için çalışmak zorunda olduğum ilk işimin ilk mesai dönüşünde, yemek esnasında, başı öne düşmüştü annemin. Ertesi gün, daha ertesi gün, daha daha ertesi gün, hep gülerek geldim eve...
Annemin sevgisi,kardeşlerimle bölüştüğüm ekmek gibiydi.
Dokunuşlar an gelir yüzünde güller açtırır,an gelir kasırgalar estirir ama dağılmazsın,dağıldığını sanırsın sadece.
Zannediyorum sizin blogunuzda okumuştum, hayır hatta eminim. "Yalnızlık benim için bir durum değil, bir hal" demiştiniz bir keresinde. Bunun ne kadar gerçek ve acıtan birşey olduğunu geçenlerde fark ettiğimde aklıma geldiniz. Söylemeden edemedim.. Kelimelerin etkisi olsa gerek..
-Hala emin değilim sizin blogunuzda mı okuduğuma, ama olsun.-
Sevgiler..
Aslında sert duranlar değil midir dokunur dokunmaz paramparça olabilen? Ve o, 'yalnızlık benim için bir durum değil, bir hal' ne de güzel bir cümledir.
Yorum Gönder