Alt kat komşumuz, yeni taşındığı zamanlarda gereksiz bir gerginlik yaşadığımız filipinli bir kadın. Sonrasında tekrar anladık ki, önyargı ve bazı yanlış anlaşılmalar, ortada hiç sebep yokken bir husumetmiş gibi algılanabiliyor. Bayramda elinde çikolata ile geldi kapıya, şaşkınlığımı gizleyememiştim önce. Sonra farkettim ki iyi niyetli ve samimi. Bu içtenlik işte, artık onu komşumuz yapan.
Sonra bir de kızı taşındı yanına. Yalnız kızı hiç Türkçe bilmiyor. Ne konuşulanı anlıyor, ne de derdini anlatabiliyor. Annesinin evde olmadığı birgün, balkondan birşeyler silkeleyeceğini, açık penceresi varsa kapamasını söylemek için, alt kata inmiş annem. İnerken de, kutuya atılmış doğalgaz faturalarını görmüş, bizimkini almışken onlarınkini de alıp götüreyim demiş. Kapıyı açınca selamlaşmışlar, önce faturayı uzatmış annem. Sonra da elleriyle silkeleme işareti yaparak, kapıyı gösterip “kapat” diyerek, kapıyı pencereyi kapatmasını anlatmaya çalışmış. Eşsiz anlatımdan etkilenen kızcağız, annemin önce faturayı uzatıp ardından kapat demesini, dogalgaz faturası fazla geldiği için kapatmasını söylediği şeklinde yorumlamış ve gidip kapatmış kombiyi. Akşama kadar soğuk evde oturmuş. Tabi bizim bunu anlamamız, annesinin bize açıklamasıyla aynı zamana denk düşer.
Bu bahsettiğim bariz bir farklılığın tahmin edilebilir sonucu aslında. Birde bu konunun, aynı dili konuşurken seni anlamama ya da istediği gibi algılama durumu var.
Geçen günlerde, bir yazımında etkisiyle belki, kendimi hiç düşünmediğim bir durumun ortasında bulmuştum. Ben öyle birşey yok deyip gerekçelerle açıkladıkça, “biraz cesaretli olsana” diyordu biri. Birşeyi ne kadar gerçekçi ve içten anlatırsanız anlatın, anlatabileceğiniz, karşınızdakinin anlamak istediği kadar olabiliyor bazen. İşte orası da, sözün bittiği yer…
Ocak/2008
25 Ocak 2008 Cuma
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
0 yorum:
Yorum Gönder