Bir ikindi vakti, Anadolu’da bir köy evinde yemek yiyormuş bir aile. Baş köşeye oturttukları bir de misafirleri varmış. Buyur etmişler onu da sofraya. “Tokum” demiş misafir, yerinde oturmaya devam etmiş. Sofraya gelen her yemekle misafire sunulan teklif de yineleniyormuş. Ortaya tatlı tepsisi konduğunda, ev ahalisi artık misafirin hiçbir şey yemek istemediğine kanaat getirdiğinden yeniden buyur etmemiş. Ama onlar tatlılarını yerken, öte yanda misafir kıpırdanmaya başlamış. Bunu farkeden ev sahibi dönmüş o tarafa. “Ağa…” demiş misafir, “bir daha çağırsana”
Hayatın tok misafirleri olduğumuzu düşündüğünüz oldu mu hiç? Yorgun bir günün ardından başımızı yastığa koyabiliyorken, her zaman güzel şeyler olmasa da karşılaştıklarımız, yine de görüp, duyabiliyorken ve birileri inatla anlamasa da söylediklerimizi, konuşabiliyorken; ağırlanması zor, tok bir misafir gibi mi davranıyoruz acaba?
Güneş, yeni sevdalı bir kız gibi bazen utanarak saklasa da yüzünü, gülümsemeye başladı yine. Bahar geldi. İşin en tatlı kısmı yani.
Nisan/2009
1 Nisan 2009 Çarşamba
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
0 yorum:
Yorum Gönder