Bahar, eve gelen misafirin şımarıklığı karşısında sus pus olmuş, elindeki bütün oyuncaklarını sorgusuz sualsiz ona teslim etmiş bir çocuktu o gün. Odadan çıkıp büyüklerin yanına gitse, şikâyet etmiş olacağından; hiç ses etmeden duruyordu öyle, takvim yapraklarının üzerinde. Ve biz, belki de bu yüzden, yanlış kullandığı kelimenin telâşına kapılmış bir dostu rahatlatmak, aslında ne demek istediğini anladığımızı fısıldamak ister gibi çıkmıştık o gün sokağa.
Kalabalıktı sokak. Sardunyalar, papatyalar, leylaklar vardı dört bir yanda. Kocaman kocaman ağaçlar, ötüşlerini birbirleriyle yarıştıran kuşlar vardı. Uzun uzun yürümüştük hepsinin arasından, kimi zaman kaybettiğimiz bir şeyi yerlerde aranırcasına. Bir dere kenarında oturmuştuk sonra. Cam bardaklardaki çayı, okurken çok beğendiği kitabın, filminde hüsrana uğramış bir izleyici hoşnutsuzluğunda içmiş olsak da, güzeldi geçirdiğimiz vakit. Dalından kopardığım leylağı dakikalarca koklamak güzeldi. Kendime bile gülümseyemediğim zamanlarda, birilerinin bana içinden taşan bir gülümseyişle bakabileceğini bilmek de öyle. İşte bu yüzden, ne zaman yanımda olmanın mutluluğuyla gülümseyen bir yüz görsem şimdi, bir leylak kokusu çalınacak burnuma; hem de bazen hiç de mevsimi değilken, ama hep gerçek gibi.
17 Mayıs 2011 Salı
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
11 yorum:
Ne kadar güzel bir yazı bayıldım anlatımına sevgiler kocaman:)
Eh ben de hem beğendim hem de sahiplenip üstüme alındım:)))
ben gülümsedim hem de yürekten...
Senin leylalar gibi beni de sarıp sarmalayan, gülümseten papatyalarım var:)
Sıra dışı olağanüstü bir çiçek yazısı sevgili tülay...tebrik ederim.
Yaşasınn bahar geldi.
O halde yaşasın leylak kokuları! :)
Leylak; dalında nasıl kokardı kimbilir...
sen hep gülümse... hayatım boyunca izyebileceğim en güzel film karesi gibisin zihnimde...
Yüzümü gülümsettin:)
Resimlerin de yazılrıhn da çiçeklerle iç içesin. Sanırım çiçekler seni, sen de çiçekleri temsil ediyorsun. Bu kadar da isabetli bir uyumu ilk kez gördüm..
Yorum Gönder