8 Nisan 2025 Salı

Baharlar ve Kışlar

Sokağa dönerken, ağacın dalındaki çiçekler, gecenin parlak yıldızları gibi baktırıyorlar kendilerine. Günün ortasında, bembeyaz. Üstelik kupkuru dalların üzerinde. “Olur şey değil” diyesim geliyor. Neden olmasın ki oysa? Bahar birdenbire gelmiyor mu zaten? Sen kafanın içindeki binlerce düşünceyle mücadele ederken, geçen zamanı fark edebiliyor musun ki? 

Doğada olan her şey, ne güzel bir akışın içinde ilerliyor. Senin gibi kendini durdurmuyor onlar. -malı’lar, -meli’ler, “ama”lar, “yoksa”lar… doğada yok ki. Olman gerekeni sana her daim gösteren bir düzeni var onun. İnsanın verdiği hasarlara rağmen, elinde kalanlarla, insana kendini hatırlatmaya çalışan bir döngüsü var. Kışın yapraksız, yapayalnız kalmış ağaçların, baharla yeniden varlığına kavuşması, aslında ne güzel bir; “sen de yapabilirsin” deyiş değil mi? Bak böyle başlıyor, ve böyle bitiyor. Ya da bir şey bitmişse, en umulmaz yerden bak tekrar başlıyor. Başlıyor ve bitiyor işte ya, eninde sonunda. Üstelik en bitmesini istemediğin şeyler bile. 

Doğum ve ölüm. Bu dünyada en çok kutsadığımız olgulardan ikisi. Oysa her ikisi de ne kadar olağan. Bir şeyleri kutsamaktan azledip kendimizi, sadece oluşuna şahitlik edip, katkımız olması gereken şeylere odaklansak… her şey ne kadar kolay olurdu kim bilir. Her canlı doğar ve ölür. Her şey başlar ve biter. Ama varlığını kaybetmeyen şeyler, öğretisini tamamlamadığı için hep devam eder. Doğan ve ölen insanlarda, başlayan ve biten olaylarda. Dünyanın bütün bahar ve kışlarında.