20 Kasım 2007 Salı

Hayali...

Yazacaklarım, çok ufak bir an gördüğüm bakışın eseri aslında. Ama onu besleyen hayallerim, düşündüklerim de yok değil. Sadece belli zamanlarda gördüğü, bir kıza olan aşkını anlatıyor çocuk. Peki “niye yazıyorum bunu?” Hala olabileceğini bilelim ya da inanalım diye. Siz seçin, hayal sizin…

İşte geldin…
Saçların yine pek bir güzel bugün. Yüzün, bakışların çok güzel. Bütün bunları sadece 1 saniyelik bakışında yakalayabilmem mucize değil, seni senden iyi tanımamdan elbet. Hiç konuşmadan, tanışmadan hemde.
Bilsen ne çok korkuyorum “ya bu sabah aynı otobüse binmezse?” diye. Bilsen seni görmediğim sabah, o günü daha o saatten gözden çıkardığımı; sabahları nasıl iple çektiğimi bir bilebilsen keşke.
Tam karşına oturdum işte, yüzün bana dönük. Otursanda, ayakta olsanda, yanında, karşında, çaprazında, seni görebileceğim herhangi bir yerde olacağım nasılsa.
Dün camdan dışarı bakıyordun. Senin gözlerinle baktım bende, günler boyu görmekten ezberlediğim yerlere. Rüzgardan sallanan ağaçlara baktın, pencereye yaslanmış dışarıyı seyre dalan 3.kattaki kadına, karşıya geçmeye çalışan yaşlı teyzeye, elinde sigara, dolaşan liseli öğrenci kalabalığına, karşı kaldırımda elinde bir sopayla yalnız başına yürüyen, gözleri görmeyen kıza; simit satan o küçücük çocuğa. Anladım ki ben seni izlerken, sen dünyayı izliyordun milim milim, her karesini. O karelerden biri de ben olmak istedim. Etrafı inceleyen gözlerin, beni de görsün istedim.
Yaşlı teyzeye yol vermeyen arabalara kızdın galiba. Simit satan çocuğa, cama yaslanmış kadına, tek başına yürüyen, gözleri görmeyen kıza bakıp, dalıp gittin. O an, öyle bir sarılıp öpme isteğiyle doldum ki. Elimden gelenden de fazla çaba göstererek, kötülüklerden uzak tutmaya çalışacağımı anlatmak ister gibi, sarıp göğsüme saklamak istedim seni. “Üzülme, ben varım artık” demek. Bir çocuk kadar masumdu o güzel yüzün. Bu haline dayanamadım.
Ne çok karşı durdum, yok saymaya çalıştım hislerimi bilsen. İçimde var olmadığına ikna etmeye çalıştım kendimi. Ama kalbim de bana karşı durdu işte. Aslında en çok onun uzak durması gerekirdi senden. Yaralarını daha yeni sarıyordu. Cesaret edemez, o da vazgeçer sanıyordum. Bir merhem gibi seni sürdü yaralarına, iyileştirdi kendini. Ben de teslim oldum sonunda, vazgeçip nafile çaba direnmekten. Sendeyim işte. Sende tam şuramdasın, kalbimde.
Seninle olabilmek için bir durak önce iniyorum otobüsten. Seninle karşıya geçiyorum. Sen işyerinin kapısından girince, bir durak arası yürüyorum, o günkü güzelliğini düşünerek.
“Bir bakış bile yeterken, anlatmaya herşeyi
Kalbinizi dolduran duygular, kalbinizde kaldı.” diyor ya Necatigil, bende tekrarlıyorum içimden, söylediklerinin birkez daha farkına vararak.
Ellerim ceplerimde, ıslık çalıp, sekerek gitmek geliyor içimden, şu yolu. Böylesine bir duygusun bende işte. Yüzünü görmek, en değerli hazinelere değişilmez. Dünyadaki tek varlığım, o güzel bakan gözlerin.
Kimseye anlatamıyorum seni nasıl sevdiğimi. Gözlerime ışık, hayatıma renk getirenin, bir çift gülen göz olduğunu bilmiyorlar. Erkeklerin dünyasında bu işler daha başka türlü yürür. Beni besleyen duygularımı anlatamam. Sana bile anlatamamışken, kimlere anlatılmadığının ne önemi var ki zaten?

Kasım/2007

0 yorum: