23 Kasım 2007 Cuma

Ölmek ne garip şey anne

Bir hastane kapısında acıyla yüzyüze gelmiş, ne olduğunu anlamaya çalışırken; gördüğün taksiden inen teyzeyle, başka şeyler düşünmeye başlıyorsun. Aklın kıyas yapmaya, ölüme bir sıra biçmeye yelteniyor çaresizce. Bütün bildik sözler sıralanıyor ardı ardına. Biliyorsun sende, bunu da sindirip, tahammül edilebilir hale getireceksin, ama zamanla. Fakat bundan sonra, genç ölümleri duyduğunda, bir film karesi gibi aynı sahneyi defalarca hatırlayıp, her seferinde aynı şeyleri hissedeceğini de biliyorsun.
Erkendir her ölüm, sevdiğini uğurlarken buralardan. Başlangıcı olup sonsuza uzanan tek şey zamandır. Ve geriye kalan herşey, onun içinde kaybolmaya mahkumdur, biliyorsun. Bunu tahmin etmemişsin işte, hiç böylesi aklına gelmemiş. Düşlemiş miydin? Böyle birşeyi nasıl düşlersin ki, düşlemedin elbet. Sevdiğin hiçkimseye yakıştıramadın ki ölümü. Onlar sıcaktılar, sevgi dolu. Ama ölüm, içini üşütecek kadar soğuk. Ellerin değil, duygularındı üşüyen şu yaz ortası.
Görememek, konuşamamak. Bir gün önce yanında olandan, artık bir ömür boyu ayrı kalmak gibi yakıcı hisler kapladı heryanını. Bu idi demek, sevdiklerinden önce gitmek isteyişinin nedeni. Bunu nasıl bir bencillikle istediğin ve isteğini ne kadar geçerli nedenlere dayandırdığın aşikardı şimdi.
Ona senden yakın olanların acısını görünce, sakladın kendi acını. Öncelik sırasını karıştırdın acıların. Onların bu haline mi, acının asıl nedenine mi üzülüyordu için, en ilk?
“Birileri yeni kitaplar yazacak, okuyamayacaksın; yeni filmler çekilecek, izleyemeyeceksin; sevdiğin bir şarkıyı bir daha dinlemek isterken, dinleyemeyeceksin.” diyordu ya filmde. Gideceği zamanı bilerek yaşamanın verdiği ağırlığı, bir kez daha hissetmiştin o sahneyi izlediğinde.
Sana acı verenin, onun acılarına son verdiğini aklına getirdin bunları düşününce. O, kurtulmayı diliyordu belki de, kurtuluş ölüm olsada; oysa sen, razı değildin ölümüne, onun acılarından habersiz olsanda. Bu açmazda, kim daha acılıydı ki acaba?

Kasım/2007

0 yorum: