17 Mart 2008 Pazartesi

Takıntı

Tekrar izlenen bir filmin bilindik sahnesi ya da dinlenmekten hasar görmüş albümlerin, tekrar dinlenişinde bilinen başlangıç melodisi, şarkı sıralaması gibi birşey, bu içimdeki his.
Herhangi birşeyi gerçekten isteyip istemediğime bile bakmadan, başarının odağı haline getirmek. Birileri senin için iyi şeyler düşünüp söylerken, bunların tam da tersinin olduğunu düşünmek, istediğin olmadığında. Kendine yeni anlamlar biçmek; sıkıntılı, sevimsiz anlamlar hem de.
Takıntı, bu durumun tek açıklaması… Hep aynı mantık aklımda kurduğum ve hep aynı işleyiş sonunu bildiğim. Bir insan kaç kez aynı yanılgıya düşer acaba? Ne zaman “çünkü”lerden vazgeçer ve kurtulur, bir anlık düşüncelerine, ulaşamadığı hayali gibi davranmaktan. Ders almaz mı, tecrübelerinden faydalanmaz mı? Ya da sıkılmaz mı aynı yolda yürümekten, kör bir inatla.
İster şanssızlık diyelim, ister yanlış istekler ya da kötü kader. Bahanenin ne olduğu asıl sebebi değiştirmiyor. Kimse bilmese bile, benim bildiğim gerçekliği değiştirmiyor en azından.
“Bana herşey seni hatırlatıyor” diyordu ya şarkı, bana da herşey kendimle yüzleşmeyi hatırlatıyor nedense. Her gördüğüm, yaşadığım olayda, kendiyle kıyaslanan durumdan yola çıkarak, “niye böyle oluyor?”a varan bir yol var izlediğim.
Biliyorum yaşamak ve bazen yaşadıklarımızı algılamak gerçekten zor. Ama sebeplerini bildiği sorunları çözememek ve kendiyle barışamamak, hepsinden daha zor…

Mart/2008

0 yorum: