Uzak yolların yolcusu oldu zamansız. Bilmediği yolların kapısını açtı ürkek elleriyle. Çok üzüldü, çok ağladı, içinden bir şeyler koparcasına.
Yumdu gözlerini, tanıdığı yerlerin üzerinden hızla uzaklaşırken bindiği uçak. İçinden bir daha hiç dönmemeyi dileyerek gitti. Daha o andan özlediğini bilerek, başka bir yerin yabancılığına alışmayı istemeyerek, görünümleri fotoğraflara saklı herşeyden alıkoyarak kendini ve bundan içi ezilerek gitti. Yalnızlığa, iç çekişlere, sessiz duvarlara, puslu havaya, yabancı insanlara, başka bir kalabalığın içinde kaybolmaya gitti.
Bulduğu bu çözüme “kaçış” diyen sevenlerine rağmen, onu anlamalarını deli gibi isteyerek ama bunun imkansızlığını sezerek. Kendisine yönelen üzgün, kızgın bakışlara arkasını dönüp yürürken; gözyaşlarını, sevdiği bir arkadaşının verdiği mendile gizli gizli silerek gitti.
Ne arkasına bakabilecek kadar güçlü, ne de adım atacak kadar cesaretli olamayarak ama beynini programladığı rotaya uygun olarak gitti.
Kimi cesaret dedi, risk dedi; kimi teslimiyet. Kimi kaçış dedi, korkak dedi; kimi delilik. Hepsinden birer parça barındırarak içinde, karşılık bulamadığı vedalarına da üzülerek, sessiz sedasız gitti.
Dönüşü olmayan yolları hep mecazi sanırdı ama kendisi de bu yolculuktan dönemeyecekti…
Mart/2008
4 Mart 2008 Salı
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
0 yorum:
Yorum Gönder