Tarlanın araba yoluyla kesiştiği yere duvar örmüştü dedem, kocaman kocaman gri taşlarla. Duvar, benim boyumdan uzundu o zaman. Şimdi de pek uzun sayılmam ama, yine de aşmışımdır o duvarı herhalde. O taşların beyaza özenmiş griliklerinin arasında, bir kaç yerde, üç dört parmak genişliğinde boşluklar vardı. Ben o zaman da böyle, derli toplu olma telâşında biriydim herhalde. O boşluklar rahatsız etmişti beni. Hem dedem hata yapmıştı. Büyükler de hata yapabilirdi işte.
Anlayışlı bir çocuk olarak, gayet sakin bir tavırla sormuştum, "Dede, bu taşların arası neden açık?" Dedem, yolduğu otlardan başını yavaşça kaldırdı. Önce o boşluklara, sonra bana baktı. Araba yolunun kenarına, temmuz sıcağıyla kuruyup katılaşmış toprağa oturdu, yumuşak bir halıya otururcasına. "Çok yağmur yağdığında, toprakta biriken su, kendine gidecek bir yol bulsun, baskı yapıp da duvarı yıkmasın diye" dedi. Öyle emindim ki duvarın yanlışlığından, anlamamakta direndim bir süre. "Yani şimdi bu delikler, gerekli bir şey mi?" Güldü dedem. "Yakında nasılsa yağmur yağar, görürsün" dedi.
Ertesi gün, başka hiçbir yerde duyulamayacak bir sessizliğin içine yayılıverdi yağmur. Toprağa, ağaca değdi. Usulca akıp gitti taşların arasından. İşte o günden beri biliyorum ki, bazı şeylerin sağlamlığı, sıklığıyla ölçülmez hiçbir zaman.
6 Ocak 2011 Perşembe
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
4 yorum:
Bak hala öyküler diyorum, kitap yap diyorum, hadi diyorum.. Kime diyorum?
boşlukların bile!
ipucu edebiyatı, bir edebiyat türü olarak kabul edildiği gün, senin adın anılacak ustalarından biri diye...
Bu gün, tüm hislerim zincirlerinden boşalıp üzerime çullandılar.
Nefes alamadım.
Kalemimi acıma batırıp yazarsam azalır sandım.
Belki onu yazarak tüketebilirdim.
Oysa yazmaya başladığımda, aklımın kapakları açıldı ve gürül gürül çağladı acı.
Ben yazdıkça ızdırabım kara bir boşluk oldu.
Kara boşluk, baktı gözlerime.
Ve aktı ta derinlerime…
O aktıkça boşaldı içim.
Gözlerimi kapattığımda.
İçim, kara bir evren oldu…
Yorum Gönder