"Şurada durun bakayım. Düzgün durun!" Kardeşimle ikimizin yüzünde de aynı şapşal gülümseme, poz vermişiz. Bir bayram arifesiydi sanırım. Evet evet, kesinlikle öyleydi. Üzerimizdeki yeni kıyafetlerimizden de belli bu. Çekilen fotoğraf bir mektupla birlikte postalandı sonra. Köyde, fındık bahçesine bakan odalardan birinin duvarında asılı o tabelaya gidip eklendi. Ben her yaz köye gittiğimde gördüm o fotoğrafı duvarda. Hatta yıllar sonra bir gün "bizde bile yok bu fotoğraf" dedim. Onlar için çektirilmişti çünkü, yeri sadece onların gözleriydi.
Şimdi düşününce, benim fotoğraflarım bir tek oradayken kıymetliydi sanki. Anneannem nasırlı elleriyle onları düzenlerken, sonra karşısına geçip uzun uzun hepsine bakarken, hep önemli hissettim kendimi ben. Belki bir daha hiç hissetmediğim, hissetmeyeceğim kadar önemli hem de. Sonrası işte, bildiğin hikâye.
Ben bir daha hiç o fotoğraflardaki gibi olamadım. Bazen daha fazla, bazen çok daha eksik, ama hiçbir zaman oradaki gibi değil. Çünkü kimse varlığını bile unuttuğu bir fotoğraftaki kadar mutlu olamaz. Önce bunu öğrendim, sonra anneannem gitti. Şimdi oradaki fotoğraflarım da en az benim kadar yalnız ve kederli.
1 yorum:
bana sık sık soruyorlar
"neden fotoğraf?"
diye
belki de yanıtı sen vermişsin bu yazınla...
:)
Yorum Gönder