Bir amaca tutunmuş olmanın tatlı huzuru sardı ruhumu. İhtiyacım olan şey buydu galiba. Bir de o huzuru dürtükleyen kaygılar olmasa…
Araştırmalarımın dökümleri var elimde. Kiminin altını çiziyorum, kiminin yanına notlar alıyorum. Ama laf aramızda hala korkuyorum. Başarabilir miyim? İstediğim gibi olur mu? Okudukça kendimi yetersiz hissediyor olmam normal mi? Sürprizleri neden severim ben? “Belki yapamam söylemeyeyim. Olursa da sürpriz olur zaten.” düşüncesi mi acaba beni sürprizlere yönelten?
Sultanahmet’e gitmiştik cuma akşamı. Kalabalığın arasına karıştık. Bir ellerinde çekiştirdikleri bavulları ile buraya aitmiş gibi dolaşıyordu turistler. Sanki yabancı olan bizdik. Herşeyden soyutlanmış, yaşadığı yerlere yabancıydı bu ülkenin insanları. Savruk, önemsemez…
“Niye böyle oldu?” ve “ne olmalı?”nın cevaplarını aradık yürürken. Aslında bir cevaba ihtiyacımız yoktu. Cevap bizdik. Bunu da yeni keşfetmiyorduk. Hayallerimi seslendirdim yeniden. Ceplerimde kalmasınlar istedim. Var oluşlarına tanık olmak istedim. Yeniden cesaret toplayıp “hayde” dedim, tereddütün mevsimi geçti…
Eylül/2008
16 Eylül 2008 Salı
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
0 yorum:
Yorum Gönder