Birileri yarın için planlar yaparken, başka biri yarın için ancak dua edebiliyordu. Doğan çocuğunu küvezde bırakıp hastaneden çıkan bir anne gibi. Onun 20 gündür dilinde olan, yarına dair duaları gibi .
İkiz doğurmuştu kadın. Biri kız, biri erkekti bebeklerin. Umutla başlayıp hüzünle biten üç hamilelik yaşamıştı. Bu dördüncüsü sevinçle bitecekti galiba. Bir de çocuklar erken doğmuş olmasalardı. Vaktinden erken geldikleri dünyaya tutunamayacak kadar küçüktü ikiside. Erkek daha çabuk toparladı kendini, onu eve çıkardılar. Kız hala hastanede küvezdeydi. Annesi hergün gidip emziriyordu bebeği. Dün yine gitti.
Hastanede yapılan bir çocuk ameliyatından dolayı bebeği göstermemişler kadına. Zaten diken üstünde oturan kadın, çocuğa birşey olduğunu düşünmüş, fenalaşmış. Hemen acile almışlar. beş dakika sonra kapıda beliren doktor, “hastayı kaybettik!” demiş. Bebeğini eve götüreceği günün hayalini kurarken, o zamanı sabırla, umutla beklerken, kendisi çekilmiş oyundan. Herkes bebeğe birşey olacağı için endişelenirken, hatta anneannesi uygun kiloya gelip hastaneden çıkışına adak adamışken, o küçük bebeğin annesi, daha ona doyamadan veda etmişti hayata. İki bebeğini birden kucağına alıp evlat hasretini dindiremeden, henüz otuzunda genç bir kadınken, hiç beklenmedik bir anda gelip almıştı onu ölüm. Tüm sevdiklerinden, onu sevenlerden, ona ihtiyacı olan iki masum bebekten ayırdı onu ölüm.
Biz koşuşturmalar içinde gün geçirirken, olmadık şeylere kızıp dururken, bir duvara toslar gibi karşılaşıyoruz onunla. Herşeyden daha gerçek ve acı o. Can yakıyor, inanılamıyor. Eksik kalmış zamanların tarihini tutuyor. Bir ömrün “dün”lerini bırakıyor elde sadece.
Ölüm, bir sokağın köşe başında bekliyor bizi. Bir köşeden dönerken, herşeyden habersizken, pat diye çıkıveriyor karşımıza. Başka bir yolun başlangıcı oluyor. Bıçak gibi kesip atıyor yarınları. Hayat ne garip, sen istediğin kadar yap planlarını…
Eylül/2008
5 Eylül 2008 Cuma
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
0 yorum:
Yorum Gönder