Annemi iki kez ameliyatlı gördüm ben. Görmekten ötesi, ameliyattan çıkışlarında yanında sadece ben vardım. Yatağa yatırdıkları başka biri gibiydi. Yüzü gözü şişmiş, kendinden habersiz yabancı biri gibi. ”En çok ne zaman telaşlandınız?” deseler, herhalde o anlar aklıma gelir. Ne yapacağımı bilemez bir halde, birşeyleri kotarmaya çalıştığım o zamanlar.
Sonra anneannemin ameliyat olduğu zamanlar. Onun ameliyat çıkışında yanında yoktum. Ama bir genç kız kadar atik, canlı bir kadının, dahası anneannemin, beyin tümöründen ameliyat olup eve geldiği o zamanları da unutamam. Çok hassas noktalardaki bölümlerine dokunmadıkları tümörün ameliyatı, başka biri yapmıştı anneannemi. Kendi kendine konuşuyor, düzgün başladığı bir cümlede başka başka şeyler anlatıyordu. Ameliyat olması gerektiğini anneanneminde olduğu bir ortamda söylemişlerdi. Kendisinden gizledikleri şeyleri ben de bilmiyordum henüz. Dayımlara gideceklerdi. Dışarı çıkıp arabayı çalıştıracaktı dayım. Neden bilmiyorum, peşinden ben de çıkmıştım dışarıya. Arabanın koltuğuna oturmuş ağlarken görmüştüm dayımı.
Dünü soğuk algınlığım nedeniyle evde dinlenerek geçirdim. Boğazım şişmişti, yutkunmak eziyetti benim için. Öyle bir can acısıydı ki, “keşke yutkunmadan durabilsem” dedirtiyordu insana. Gerçi hala tam olarak geçmiş sayılmaz ya. İnsan hasta olunca canı öyle tatlı oluyor ki. Ama sevdiğin insanların can acısını, hastalıklarını görünce, bunları düşününce, tadı kalmıyor kendi canının bile…
Eylül/2008
16 Eylül 2008 Salı
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
0 yorum:
Yorum Gönder