Dün akşam yemek yerken dizilerden konuşuyorduk. Kim neyi izliyor, neyi beğeniyor? Düzenli bir şekilde izleyebildiğim dizi pek yok aslında. Annemle izlediğimiz “Yaprak Dökümü” dışında. Ama anlatımını sevdiğim, söyleyecek sözleri olduğuna inandığım, içten olduğunu düşündüğüm bir dizi var. “Yol Arkadaşım”
Sonuna kadar izleyemiyor olsam da, izlediğim zaman zarfında beğenim karşılığını buluyor. Hele de o küçük kızı gördükçe. Allah nazardan saklasın onu. Her gördüğümde, “benim de böyle bir kızım olsun” diye geçiriyorum içimden. Bu dünyada kadın olarak yaşamanın zorluklarını bilirken hem de.
Konu belki çok sıradan, çok olağan. Aldatılmış bir kadın. Sıradan olmayan, o kadının durumu kabullenmeyerek, kendini yok saydırmadan, ezdirmeden evliliği bitirmeyi denemesi. “Çocuğum için” deyip sineye çekmemesi. Çocuğa durumu anlatmanın; aldatan kocanın “ben ayrılmak istemiyorum, annen ayrılmak istiyor” tavrına karşılık, sakin, mantıklı davranışlar sergilemenin zorluğunu gögüslemesi. Müstakbel dul bir kadının, kimsenin sözüne maruz kalmadan hayatını idame ettirmeye çalışması.
Öyledir ya hep. Erkek, çocuklu ya da çocuksuz, yeni başlangıçları çok kolay yapar. Sakınmaz, çekinmez. Oysa kadın potansiyel bir suçludur. İrdelenir, incelenir. Her hareketine olmadık anlamlar yüklenir. Erkeğin kılını kıpırdatmadan sahip olduğu yaşam haklarına kavuşmak için, çalışır didinir. Hiçbirşey kolay olmaz. Hatta gittikçe daha da artan engellerle baş edilmeye gayret edilir. Kadın olmak bir cezaymış gibi, o cezanın günahı çektirilir. Neresinden tutsak elimizde kalıyor, kadın olarak varolmayı. Ve birileri kulağından çekiştiriyor sadece, hayatını yaşamak isteyen kadınları.
Eylül/2008
24 Eylül 2008 Çarşamba
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
0 yorum:
Yorum Gönder