24 Eylül 2007 Pazartesi

Kıyasa muhalefet...

Hangisi daha kolay anlatılır? Sevinç mi, hüzün mü?
İki tane yazı okudum az önce. Biri aşkı, biri yalnızlığı anlatıyordu. Yazan arkadaşım, hangisini daha çok beğendiğimi sordu. Yalnızlığı anlatımını daha çok beğenmiştim.
Aklıma mutlu olduğum anları nasıl anlattığım takıldı. “O kadar güzeldi ki, anlatamam.” “İnanılmazdı.” gibi hepimizin kullandığı kelimelerle, eksik bir anlatım mutluluğa ait olan.
Özlemi, boşluğu, kederi en küçük hücresine kadar anlatma çabamıza karşılık, sevinci anlatmaktan çok, dillendirmeden hayalgücüne bırakmak, ya bir korunma çabasının ya da insanoğlunun bu konudaki yetersizliğinin belirtisi. Acıyla o kadar yoğrulmuşuz ki, bunları anlatabilmenin bilgi ve kelime dağarcığına sahibiz. Ama mutluluk için böyle bir birikimimiz yok. Bu bireyin mi, toplumun mu yoksa ait olduğumuz kültürün mü bilinmezi acaba? Ya da hepsinin toplamına mı eşit eksiklikler.
“Kara gün dostu” diye bir sıfat var mesela. Bir yerde, bir insanın sevincini paylaşmanın, kötü gününde yanında olmaktan daha zor olduğunu okumuştum. Başka birinin sevinciyle sevinmek, üzüntüsüne ortak olmaktan daha yüce bir duygu ve insanlık ister bence de. Haset gibi, insanı özünden uzaklaştıran bütün olumsuz duygulardan arınıp, yanında olmak değerli olan. Kötü gününde yanında olmakta önemli tabiki.
Büyürken aklımıza yer eden herşey içinde var bu. “Çok güldük başımıza birşey gelecek.” var mesela. Öyle kabullenir, zamanla da öyle inanırız ki, bize aitlermiş gibi davranırız.
Öğretilmişliklere ekleye ekleye bulunduğumuz noktaya geldik işte. Bundan gayrı heybemize birazda mutluluk tasviri koyalım. Anlatabileceklerimizi kısıtlamak yakışmıyor bize.

Eylül/2007

0 yorum: