Göz kırpmayı öğrenmeye çalışan küçük bir çocuk gibiydi şans. Ne zaman denese, ağzının bir kıyısı kulaklarına çekilmiş gibi, bir sağa, bir sola salınır dururdu. Gözünü kırpmak isteyen fakat daha çok ağzını oynatmayı başarabilen bir çocuktu onun şansı. Uğraştıkça yüzü daha komik, daha görülesi bir hâl alan, bir küçük çocuk...
Severdi çocuk yüzlerini. Ve tüm tanımlamalarını çocukların yüzlerinde kişiselleştirmeyi...
Belki de bu yüzden, köşeye kaldırdığı bir eşya ya da giysinin, tam da işe yarayacağı konumu bulmuşken ve üzerine plânlar yapmışken üstelik; çöpe atıldığını öğrendiğinde... Ya da bütün yaz dolaşıp beğenemediği ve artık aramaktan vazgeçtiğinde gözüne ilişiveren o ayakkabının, ya rengini, ya numarasını bulamadığında; o çocuk yüzü gelir gözlerinin önüne. Aksilikleri unutuverir...
(İşmar; Bizim oralarda göz kırpmak anlamına gelir)
11 Ağustos 2009 Salı
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
5 yorum:
Benzer aksilikler benim de çok sık başıma geliyor Parpali. Okuyunca şaşırdım :)
Bu benzetmeleri bir çocuğun göz kırpmayı öğrenmesiyle özdeştirmen çok hoş.. Olaya çok çok yakışmış. Hiç aklıma gelmemişti ;)
Sevgilerimle..
sizin oralar?
Karadeniz, Giresun...
temem :)
öğrenmenin yaşı yoktur dedim hep ben.
İşmar ettim :)
Yorum Gönder