Güneşli ve rüzgârlı bir sonbahar günüydü. Beşiktaş'tan kalkan motorun üst kısmında, güneşin gözlerime hücum ettiği, rüzgârın köpüklenen suyu yüzüme kadar sıçrattığı bir anda, beyaz papatyalar gibi denizin üzerine yayılmış martıları izliyordum. Saçlarım yüzümde uçuşuyordu. Neden yüzünde uçuşur ki insanın saçları? Kendimi sırf bu yüzden, bir film kahramanı gibi hissediyordum. Mutlu sonu olan bir film ama...
İzmir Basmane garının karşısında, cadde üzerijnde bir cmi var. Caminin arkasında koca bir çınar ve dibinde de büyük tavanlı kıraathane var. Duvarlrında camlı dolplar, içlerinde camlı, marpuçlu nargileler var. Belki de yüzlerce. İçeride yüzlerce insanın sigara dumanıyla kıraathanede oturanların uğultulu ve gürültülü sesi.. Kısa boylu, kel kafalı, hafif sıska bir garson, bir elinde içi yüzlerce çay bardağını alan bir tepsi, bir elinde de yaldızlı nargileyle sanki bale yapar gibi masaların arasında dolaşıyordu. Birden kıraathnenin gürültüsünü astıran tiz bir ses duyuldu;
Bu ses öyle bir ses ki; kıraathanenin gürültüsünü bastırması bir yana, koca şehrin gürültüsünü de aşarak, bütün Kadifekale çınlıyordu sanki.. Kadifekale'de oturan yaralı bir kadın herşeye rağmen bu sesin kime ait olduğunu biliyordu. Çünkü yaralı kadın can kulağıyla bu sesin gelmesinij bekliyordu sanki.
sesi tekrar duyuldu Kadifekale'den. Bu sesi sadece Kadifekale'den yaralı kadın duyabiliyordu. Beklediği sesti bu. Bu ses gerçekten yürekten geliyordu, yürekten işitiliyordu. Sanki sıska adam kendisijne " Çiçeğiiiiiiimmmmmmm " der gibi sesleniyordu. Gerçekten yüreğine bir nevi merhem olan bu sesle mutlu oluyordu. çünkü yüreği yaralı kadının adı da "Çiçek" idi.
Bazen soluklanmaya, bazen de biriktirdiklerimi anlatmak için soluk soluğa geliyorum bu sayfaya. Yazarken barışıyorum kendimle. Ve gerektiğinde, ardımda kalanlara yabancılaşıyorum. Birilerinin okuduğunu bilmek, kimi zaman utandırıyor beni. Kimi zaman da söylediklerimi cümle âlem duysun istiyorum, bir tellâl gibi. Harflerim ekranda anlamlı-anlamsız izler bırakıyor... Ve ben, tüm bu izleri seviyorum...
Tülay Şahin
Bu aralar okuyorum.
Öyle Miymiş? / Şule Gürbüz
Bu aralar izledim./Bale
La Corsaıre
Bu aralar izledim./Tiyatro
Tesir / SBR Tiyatro
Bu aralar izledim./Tiyatro
Grönholm Metodu / Ankara DT
Bu aralar izledim./Tiyatro
İkinci Bölüm / DT
Bu aralar izledim./Tiyatro
Cyrano / Şehir Tiyatroları
Koyverdun gittun bizi...
Elbette mümkün değil ama, her şey gönlünüzce olsun. Neden olmasın? Kazım KOYUNCU
İyi dilekler
Yüzüne bakıldığında neden hapşıramaz insanlar, bilmiyorum. Ama hapşırdığımda, "iyi yaşa" demeden çevremdekiler, bir alacağı tahsil eder gibi, gayet ciddi bir ifadeyle, "sen de gör" demekten mutlu oluyorum. Ve aynı anda yüzlerine yayılan, bazen mahcubiyetle karışık, bazen hınzır bir çocuğu andıran o gülücüğü görüp, onlara eşlik etmekten. Şu hayata inat, seviyorum iyi dilekleri ben.
O yüzden diyorum ki sana, güzel olsun her şey... hatta çok güzel olsun. Ama kötü de olsa yaşananlar, bıkma yine de anlatmaktan. Sen anlat ve her şey buhar olup uçsun.
Maviyi, yeşili, yaz akşam üzerlerini... İstanbul'u, Giresun'u ve deniz kenarlarını... dilediğimde yalnız kalabilecek kadar uzak, gerektiğinde, elimi uzatıp, kalabalığa karışacak kadar yakın; her ayrılıkta hüzünlenip, dönüşünde çocuklar gibi mutlu olduğum bu şehirde yaşamayı... kitapları, dostları, içten gülümseyen insanları... müzik dinlemeyi, umut etmeyi, insanları sevindirmeyi... hayâl kurmayı, mektupları, yolculukları... hatta, hatta yalnızlığımı...
7 yorum:
Elbette mutlu sonu olacak o filmin ve ben de her karesinde olacağım...
Mutlu sonlu filmler dilerim.
Mim kabul eder misin?
İzmir Basmane garının karşısında, cadde üzerijnde bir cmi var. Caminin arkasında koca bir çınar ve dibinde de büyük tavanlı kıraathane var. Duvarlrında camlı dolplar, içlerinde camlı, marpuçlu nargileler var. Belki de yüzlerce. İçeride yüzlerce insanın sigara dumanıyla kıraathanede oturanların uğultulu ve gürültülü sesi.. Kısa boylu, kel kafalı, hafif sıska bir garson, bir elinde içi yüzlerce çay bardağını alan bir tepsi, bir elinde de yaldızlı nargileyle sanki bale yapar gibi masaların arasında dolaşıyordu. Birden kıraathnenin gürültüsünü astıran tiz bir ses duyuldu;
"Çaaaayyyyyyyyyyyyyyyyyyyyyyyyyyyyyyyyyyyyyyyyyyyyyyyyyyyyyyyyyyyyyyyyyyyyyyyyyyyyyyyyyyyyyyyyyyyyyy !..."
Bu ses öyle bir ses ki; kıraathanenin gürültüsünü bastırması bir yana, koca şehrin gürültüsünü de aşarak, bütün Kadifekale çınlıyordu sanki.. Kadifekale'de oturan yaralı bir kadın herşeye rağmen bu sesin kime ait olduğunu biliyordu. Çünkü yaralı kadın can kulağıyla bu sesin gelmesinij bekliyordu sanki.
"Çaaaayyyyyyyyyyyyyyyyyyyyyyyyyyyyyyyyyyyyyyyyyyyyyyyyyyyyyyyyyyyyyyyyyyyyyyyyyyyyyyyyyyyyyyyyyyyyyy !..."
sesi tekrar duyuldu Kadifekale'den. Bu sesi sadece Kadifekale'den yaralı kadın duyabiliyordu. Beklediği sesti bu. Bu ses gerçekten yürekten geliyordu, yürekten işitiliyordu. Sanki sıska adam kendisijne " Çiçeğiiiiiiimmmmmmm " der gibi sesleniyordu. Gerçekten yüreğine bir nevi merhem olan bu sesle mutlu oluyordu. çünkü yüreği yaralı kadının adı da "Çiçek" idi.
Gizli yüzünü saklamak için çırpınıyorlar ama nafile.
Tüm biriktirdiğim yazılarını okudum. O filmin mutlu sonunda yanında olmak istiyorum Parpali'm...
"Rüzgar kızın saçlarının arasında gezinerek varlığını ispatlıyordu.Ve kahramanımız sevdiğinin yanıbaşında martılara simit atıyordu."diye bitiyordu senaryo.Sevgilerimle tontini.
Çünkü sen de kendi filminin kahramanısın da ondan:)
Yorum Gönder