19 Kasım 2008 Çarşamba

Issız ve puslu

Yoğun geçen bir günün ardından, aceleyle toparladım masamı; biraz erken çıktım işten. Dün akşamın yağmurdan nasibini almış İstanbul trafiğinde, Anadolu yakasına geçecektim. “Bu yağmurlu güne plan yapmak akıllaca mıydı acaba?” diye düşünmeye başladığımda, yarım saat otobüs beklemiştim bile. Neredeyse bir saate yakın bekledikten sonra geldi otobüs. 19:15 seansını kaçıracaktık anlaşılan. Otobüs de kalabalık mı kalabalık. Camlar, çarpışan sıcak ve soğuk hava sebebiyle buharlı. Nerede olduğumuzu bile göremeden gittim yol boyu.

Tutunduğum koltukta oturan hanım, okuduğu doktor raporunda sayfayı çevirdi, “…ultrason tetkikleri sonucunda görülmüştür ki…”, öndeki koltukta oturan amca da, içinde haberden çok resim bulunan gazete sayfasını. Arka tarafta bir hanım, kapının merdivenlerine oturmuş yüksek sesle konuşuyordu. Belki nerede olduğumuzu görebilirim umuduyla silecekleri çalışan ön cama bakındım. Silecekler, ilkokul yıllarından hatırladığım, elmayı çağırıştıran kalp şeklinde temizledi camları.

19:15 seansı yeni başlamıştı ki girdik salona. Film akıp geçti gözlerimizin önünden. Her izleyeninden sadece bir cümle dahi olsa izler taşıyan ve izleyicisine adanmış bir film. Melodik bir tavırla ayrılmak istediğini söyleyen o adam gerçek. Ne bileyim, belki iki sıra arkada sevgilisiyle oturan adamın eski bir hikayesinden o cümle ya da birkaç koltuk ilerimizde oturan kadının yakın zamanlı kırgınlıklarından. O melodik tonu yakalamasının sebebi olan şarkılar her ayrılık cümlesinde kendisini göstermiyor muhakkak. Göstermesi daha mı iyi? Bilmiyorum… Ama ben hala aynı sahneyi düşünüyorum.

Kasım/2008

0 yorum: