26 Kasım 2008 Çarşamba

Ne isterdiniz?

Walkmanimi aldığım zamanı dün gibi hatırlıyorum. Aldığım bayram ikramiyesinin büyük kısmını ona yatırmıştım. Ne çok kaset dinledim onunla. Yolculuklarda yanımda taşıdığım kaset poşetini hatırlarım mesela. O kaseti takıp çıkarma sesi hala kulağımda. O walkmanin en yakın arkadaşı da Kazım Koyuncu’nun Viya albümüydü. Kimbilir kaç kez dinledim o kaseti, kaç kez…

Sonra, otuz ila kırk arası şarkı alabilen bir mp3′üm oldu. Hatta hediye edilmişti bana. Bir anda rafa kaldırdım walkmanı. Mp3 hem daha rahat taşınabiliyordu, hem de daha fazla şarkı alıyordu. Üzerinden epey zaman geçti, arızalandı bir gün. Ucuz yollusundan bir gblık bir mp3 aldım yerine. Daha fazla şarkı alıyordu. E zamanla alışınca yetmemeye bile başlamıştı. “Ucuz etin yahnisi yavan olur” sözünü doğrularcasına, kısa zamanda arızalandı zaten. Sonra iki gblık başka bir tane aldım onun yerine. Zamanla sesinde problem oldu, fısıltı şeklinde şarkı dinletmeye başladı bana. Bu şekilde devam ettiremezdik ilişkimizi, yollarımızı ayırmaya karar verdim. Aradan epey zaman geçtikten sonra da, şu an kullandığım ipod’u aldım. Kapasitesi dört gb.

Dün akşam güzel havayı fırsat bilip eve yürüyerek gittim. Açtım ipod’u, müzik seçmeye çalıştım. Listenin sonuna geldim olmadı, başına döndüm olmadı. Hiçbirinde karar kılamadan, öylece geçip gittim trafikte sıkışmış arabaların arasından. Walkmanimi özlediğimi farkettim birden. Onun o kabullenilmiş şarkı listesini özledim. Hızla bizden kopup giden duygularımızı düşündüm. Öyle ya da böyle ruhumuza yerleştirilen “hep daha fazlasını isteme” dürtüsünden rahatsız oldum. O daha fazlası hiç yetmeyecekti ki. Ne kadar fazla olsa, o kadar az kalacaktı isteklerin yanında. Şişmanlar zayıf, kısa boylular da uzun boylu olmak isteyecekti mesela. Göz rengi siyah olanlar renkli gözlü olmak (ya da tam tersi), gözlük kullananlar kullanmamak isteyecekti. Hep istedik, isteyecektik de.

Ortaköy’e vardığımda markete uğradım. Kapıda yan komşumuzla kızına rastladım. Ne olduğunu anlayamadığım bir şey alması için annesini ikna etmeye çabalıyordu kız. “Bunu da al, başka bir şey istemeyeceğim” dedi. Bilirim istemeyiz. “İçimizde isteklerimizi kontrol eden biryer de olmalı” diye düşünürken ben, aldığım tavuk parçaları için gerekli soruyu sordu genç çocuk. “Bunları dövelim mi abla?” “Dövün valla neden olmasın?” dedim içimden, aynı soruyu bakışlarında muhafaza eden çocuğa bakarken. “İyi olur” dedim sonra. Marketten çıktığımda hava güzeldi, hiç eve girmek istemedi canım. Canımında bugün hiçbir şey istemeyeceği tutmuştu ya, aldırmadım ona. Zira hala istenecek ne çok şey vardı şu hayatta…

Kasım/2008

0 yorum: