Zor kalktım bu sabah yataktan. Halbuki dün akşam kitap okumaktan vazgeçerek erken yatmıştım. İşe yaramamış galiba ki, hala yorgunum. Evden çıkma saatime on dakika kala kalksam, hazırlanıp çıksam diye düşündüm. Ama kahvaltı hazırlamam gerek, kardeşim de kahvaltı edecek. Hem annem uyanınca “Tülay sen işe gitmiyor musun?” diye sorarken nasılsa uyanacağım. En iyisi paşa paşa şimdiden kalkmak.
Kahvaltı, hazırlık, derken saat sekize geliyor. Aynadaki yüzü hiç beğenmiyorum. Tek beğendiğim üzerimdeki kazağın rengi. Mavi, ne güzel bir renksin sen. Yol boyu radyo dinliyorum otobüste. Ara sıra gülüyorum deli gibi kendi kendime. İnmek için ayağa kalktığımda biriyle göz göze geliyorum, camdan dışarıya bakmaya başlıyorum sonra. Aynı yöne döndüğümde tekrar karşılaşıyor gözlerimiz. O kadar kötü görünmüyor muyum acaba? Ya da bir gariplik mi var? Bunu da neden düşündüğümü iyi biliyorum. Birkaç sene evvel bir sabah otobüs beklerken durağa bir bey gelmişti. Üzerinde gömlek, ceket, kravat; elinde çanta. Ayağında çorap, ayakkabılar. Ama pantolon giymemiş. Kamera şakası olduğunu düşünmüştüm bir süre. Öylece bekliyordu durakta. Hafızanızı yokladığınızda bazı şeyleri bulamazsınız ya bazen. Ne bileyim evden kapıyı kilitleyip çıktığınız an yoktur mesela. Sonra başlar bir “kapıyı kilitledim mi acaba?” telaşı. Bazı şeyleri otomatik hafızamızdan yapar, tamamlarız. Eğer biraz da dağınıksa aklımız, unutmamak olası mı?
Yağmur başlıyor ofise doğru yürürken. Montumun şapkasını kapatıp, ellerimi ceplerime sokup yürüyorum. Yağmur sonraları yerler kurumaya yüz tutmuşken yürümek vardı ya, bu mevsimde öylesi zor galiba. Yağmur demek trafik demek, karanlık bir hava demek. Ama en çok da Yeni Türkü demek benim için. Geçen kış Hayal Kahvesi’ne onları dinlemeye gidiyorduk. Özledim mi ne?
Şarkıları seçip, bir fincan da kahve aldım yanıma. Kullandığım programda hata var. Evraklar işlenmeyi bekliyorlar masanın kenarında. Ben oturup kitabımı okusam ne olur? Stajyerken işlerimi bitirip, toparlardım masayı hemen. Dağınıklıkta çalışamıyorum, muhakkak atlıyorum bir şeyleri. Bir müdürümüz vardı. Onun beni bu konuda uyarışı dün gibi aklımda. “Masanı bu kadar temiz tutma” demişti. Çalışır gibi görünmem gerekmiş. Masam bu haliyle aynı sizin istediğiniz gibi. Siz göremediniz ya ona yanarım.
Yorgunum demiş miydim? Hem de daha hiç çalışmadan.
20 Kasım 2008 Perşembe
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
0 yorum:
Yorum Gönder