"Sonunda evimdeyim" demişti. "Evinde olmak" çok garip bir deyim gibi geldi o an. İçinde bir türlü kendine yer bulamayan biri için, "evinde olmak"; "bir varmış bir yokmuş" diye başlayan masalın, herhangi bir satırıydı sanki.
Yurdundan sürülmüş insanlar gibiydim ben. Nereye giderse gitsin hep orayı anımsamasına rağmen, şimdi geri dönmek istese, bulacağı yerin asla bıraktığı gibi olmayacağını bilerek ve bunu bir yara izi gibi, hep ruhunun bir köşesinde gezdirerek yaşayan insanlar gibi. Oysa o "evimdeyim" demişti, çocuklar gibi gülücüklenen sesiyle. Ona hiçbir şey söyleyemedim. Evini bulamamış biri olarak, "hoşgeldin" demenin mânâsızlığını farkettim.
Telefonu kapatıp, bilmediği bir şeyle karşılaştığında, içimde telâşla koşturup duran şey ne ise, onun durulmasını bekledim. Ve artık aramaktan vazgeçip, beni kendi halime bırakmasını. "Ev" dedim kendi kendime, seslendiğim birinin dönüp bakmasını beklercesine. Bu kadar kısayken yazılışı, neden bu kadar keskindi bilmem, adı her duyulduğunda insanın içine yayılan o acı.
14 Kasım 2010 Pazar
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
5 yorum:
Ev insanın huzur bulduğu kendi vatanıdır bence. Biz çok huzurluyuz. Eskiden mesken denirdi. İmar ve iskan bakvnlığı bile vardı eskiden. Mesken ise sakin olunan yerdir. Sükunet bulduğun yerdir. Huzur bulduğun yerdir.
Biraz önce , Bit Palası bitirdim.evler , çöpler , eşyalar ve şehirler le insanlar arasındaki garip , mistik açıklaması zor ilişkiler yumağı.Evi sahiplenmek , içselleştirmek ne kadar zor.Sahip olma duygusunun ötesi bir durum.Dört duvar-bir çatıdan oluşan , beton yığınını kucaklamak...
Huzur... O nasıl bir şeydi ki Profösör? Ben kendine bir türlü huzur vermeyenlerdenim.
Bit Palas'ı henüz okumadım ben. Ama anlaşılan o ki, aidiyet duygusundaki eksiklik sadece bende değil. Yaşayacak mıyım doktor bey? :)
Yorgunum,
Uzaklardan geldim.
Sevdiğimi uzaklara gönderdim.
Evim, yuvam, memleketim,
Sanki havası bile benim!
Ben daha ölenini görmedim.:))
Yorum Gönder