31 Ekim 2007 Çarşamba

Alemin yiğidi ben miyim?

Vizontele’deki televizyon tanımlamaları gibi, Yılmaz Güney’in “Boynu Bükük Öldüler” kitabında, Yenice Köyü ahalisinden birinin, gördüğü sinemayı anlatışı var.
“-Çarşaf gibi beyaz ve büyük bir bez var. O bezin üstünde adamlar, avratlar var. Ama gerçek değilmiş, bende öyle sandım baştan. Arka tarafta bir makina varmış. Ondan bir ışık çıkıyor. O ışıkla bütün gavurlar çarşafa çıkıyorlar, başlıyorlar oynamaya. Canları istiyor adam öldürüyorlar, canları istiyor saz çalıyorlar.” diyor altındiş.
“-Adam öldürüyorlar da sen bakıyor musun?” diyor uzun mahmut.
Yardım biliyorlar onlar, insanlık biliyorlar çünkü. Ağalarına karşı duramasalarda.
“-Herkes bakıyor, alemin yiğidi ben miyim?” diyor altındiş…

Her ne kadar kendi başına ayakta kalmaya çabalıyor olsa da insan, yine de kötü zamanlarında yanında biri olsun istiyor. Ona omuz versin, geçecek, unutacaksın desin. İşte o zamanlarda, kimseden birşey beklemiyor olsanda, bir kenara çekilip,
olanları bir film izler gibi izleyen yakın saydıklarının, kendilerini bu kadar soyutlamış olabileceklerine inanasın gelmiyor. “Olmaz, bir nedeni olmalı.” diyorsun. Evet nedenleri var ama hiçbiri seni teskin edecek gibi değil. O zaman bir kere daha anlıyorsun ki, herkesin ölçütleri, düşünceleri birbirinden farklı. Ama sende de yara alan mantığın değil, duyguların zaten.
“Ben olsam böyle yapmazdım.” diye düşünmen, canını daha çok yakmaktan başka bir işe yaramıyor. Önüne iki seçenek çıkıyor bu noktada. Ya onlar gibi “bana dokunmayan yılan” demelisin, ya da olanlara aldırmadan bildiğinden şaşmamalı, her seferinde sınamalısın insanlara olan inancını, tekrar tekrar.
Sonra bir an, bir ışık yanıyor, hiç ihtimal vermediğin bir taraftan, karanlığına. Senin söylemeyi düşündüklerini bir çırpıda sakınmadan söyleyiveriyor. Bu hem canını acıtıyor, hem sevindiriyor seni. O ihtimalsiz karşı duruşun adı, cesaret mi, haksızlığa, üzüntüye tahammül edemiyor olmak mı bilmiyorsun. Bildiğin, ansızın uzanıveren elleri hiç unutmayacağın, yerlerinin hep farklı olacağı.
Şimdi sorsalar sana, geçti dersin ya; aslında geçmemiştir, dönüp baktığında. Çünkü olanlardan öğrenmişsindir, ayağını bastığın yerin güvenli olma ihtimalini hesap etmeyi, kimin yanına oturup, kime candan el uzatabileceğini.
İnsan, bazı acıların, tazeliğini unutuyor sadece. Aynı yerinde duruyor çünkü onlar, geçmiyor, gitmiyor. Ve sen, anılarını biriktiriyorsun inatla. Biriktirmekse bir alışkanlık, eskiden kalma.

Ekim/2007

0 yorum: