Tek başına kalmamın herkes için en iyisi olduğu günler olur bazen. Böylece kimseyi kırmaz, hiddetim, tahammülsüzlüğümle kasıp kavurmam kimseyi. Bugün olduğu gibi.
Sabah otobüste, “akbil dolduran adamın yaşlı olduğu için yavaş hareket ettiğini” konuşan teyzelerin konuştuklarına sinir olduğum gibi, dakika başı adımı çağırıp birşeyler soran, söylediğimi açık açık anlatmama rağmen “ha, demek şundan” deyip alakasız bir sonuç çıkaran, ülke konuları ile ilgili zaten nutuk atmaya meraklı olduğundan, her aklına geleni bahane ederek uzun uzun konuşmalar yapan müşavir teyzeye de sinir oluyorum.
Yazı yazarken biten kalem ucuna, makbuz yazarken yazmayıveren, ama adı tükenmez olan kaleme, zımbayı acil kullanmam gerekirken biten zımba teline, eksik aldığım fotokopiye, yanlış doldurduğum forma, yanlış aldığım toplama, elimi çarpıp döktüğüm çaya, sürekli büro içinde çınlayan kapı, en sevdiğim türkünün ortasında çalan telefon sesine, şimdilik sızı gibi usul usul ağrıyan başıma…Herşeye, herşeye sinir oluyorum.
Ama hepsini dizginleyip, devam etmem gereken bir hayatım, sorumluluklarım var. Ve ben şu an, buna da sinir oluyorum.
Ekim/2007
31 Ekim 2007 Çarşamba
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
0 yorum:
Yorum Gönder