Kendi başımıza gezmeye gidebilmek için, ilk defa izin alabildiğimiz gün, belediye otobüsünün arka tarafında, yanımızda, kendilerini konuşmalarının heyecanına kaptırmış iki turistle birlikte, Sultanahmet'e doğru yol alıyorduk. Kendimizi, heyecanımızı unutmuş, onları dinliyorduk öylece. Sonra biri, kahkahayla karşılık verdi, diğerinin söylediklerine. Aynı anda, turistlerin bizim gibi gülmelerine olan şaşkınlığını dile getirdi bir ufaklık. Ve o an, otobüsü kuşatan yeni ses, bizim gülüşmelerimizdi artık.
Bizim gibi konuşmayanlar, bizim gibi gülmezlerdi. Bizim gibi görünmeyenler, aynı acıları çekmezlerdi. Görünürde farklı hayatlar yaşadığımız insanlarla, aynı şeylerden muzdarip olabileceğimiz, aynı şeylere üzülebileceğimiz pek ihtimal dışı geliyor belki. Yaşadıkça anlaşılıyor, insanın nasıl bir kapalı kutu olduğu. Kendi istemedikçe açılmayacağı... Ve sizin hep başbaşa kalacağınız o "tanıdım" sanma yanılgısı.
Aslında ne kadar farklıysak, o kadar benziyoruz birbirimize. Bir yandan acı çekerken, bir yandan acı çektirilebiliyoruz bazen. Aynı anda hem suçlu, hem mağdur olabiliyoruz. Masumiyet çocuklukta kalıyor ve biz büyüyoruz. Ve kim ne derse desin, büyüdükçe daha çok benziyoruz birbirimize...
Kasım/2007
30 Ekim 2007 Salı
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
0 yorum:
Yorum Gönder