Birgün tezgahta otururken, bir anne-kız geldi. Kız 9-10 yaşlarında. Annesi bir kolyeyi beğendi ve kızına; “Bunu beğendin mi, alalım mı?” diye sordu. Kız ise; “Paran kaldı mı ki, sonra alırız.” dedi. Kızın söyleyişinde inanılmaz bir uysallık ve anlayış vardı. Alışverişe gelen genç kızların, çocukların ya da hanımların, baktıklarını oradan oraya atmalarına, savruk hareket etmelerine alışık olduğum için, şaşırıyorum böyle insancıl hareketlere artık.
“Kendine yapılmasını istemediğini, başkasına yapma” diye düşündüm hep. Bende alışveriş yapıyorum ama hiç o kadar savruk, önemsemez, küçümseyerek davranmadım kimseye, davranamam da. Belki bu konularda bu kadar duyarlı olmam, insanların o anda ne düşündüklerini, ne hissettiklerini tahmin edebiliyor olmamdan. Gece geç vakit biryerlerden dönerken gördüğüm, açık büfe ya da dükkanlarda çalışan çocuklar için üzülmem, kendiminde o zorluklardan haberdar olmamdan. İnsan bilmeden daha mutlu oluyor galiba. Yönetimlerin, insanları olanlardan uzak tutmaya çabalamaları da bu yüzden. Daha kolay yönetebiliyorlar çünkü. Bireysel olarakta böyle işte.
“Elindekiyle yetinmesini bilmek, büyüdükçe daha çok işine yarayacak” dedim. “Öyle, kendisinden çok beni düşünüyor.” dedi annesi. Şimdi düşünüyorum da, bu gerçekten iyi bir özellik mi acaba? Gerçi bizde hemen hemen böyle yetiştirildik. Annem “hayır” dedi mi, susardık.
Öyle çok çeşit insanla karşılaşıyorum ki orada otururken. Çocuğu kolundan çekiştirerek “kızım bak” diye diye tezgaha, muhtemelen beğeneceği birşeyi göstermeye getirip, çocuğa “Evet güzelmiş, alabilir miyiz?” dedirttikten sonra, egosunu tatmin etmiş bir tavırla “Evde çok var.” diyerek, yine aynı çekiştirmelerle getirdiği gibi götürenler. Bastırılmış hayatlarındaki etkisiz kişiliklerinin acısını, çocuklarının onlara olan muhtaçlıklarıyla örtbas etmeye çalışan anneler var mesela. Bazen iyi bir komplo teorisyeni olabiliyorum. Ama haberlerde izlediğimiz, kendi çocuklarına eziyet eden, hatta öldüren anneler var olduğuna göre, gözlemlediklerimi yorumlayışım neden doğru olmasın?
Geçenlerde bir anne-kız gelmişti birşeyler almaya. Annesi seçiyor, bakıyor. Kızım bu nasıl, şu nasıl. Kızın ise hiç ilgisi yok. En sonunda dayanamayıp “Kendin neden seçmiyorsun?” dedim kıza. “Çok dağınık, hiçbirşeyle ilgisi yok.” dedi annesi. “Buraya ne anneler geliyor. Yakışıp yakışmadığına, çocuğun isteyip istemediğine bakmadan, “bu olacak!” diye tutturup, çocuklara seçme hakkı tanımadan, istediklerini alanlar var. Senin seçme şansın varken, neden kendin seçmiyorsun?” dedim. Ben böyle konuşunca, utandı sanırım. Kendi seçti alacağını.
Bu konuşma eski zaman evliliklerini taktı kafama. Damadı düğün günü gören gelinler, istemediği halde evlenenler. Kendilerine ait olan hayatı, başkalarının kararlarıyla yaşamak zorunda olanlar. Sahip olduklarımızın ne kadarının farkındayız acaba?
Bilmenin, kararını kendin vermenin tüm ağırlığına razıyım ben. Hayatımın kontrolünün elimde olmasını istememden sanırım bu. Varolduğumu hissetmenin de en kolay yolu.
Ekim/2007
29 Ekim 2007 Pazartesi
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
0 yorum:
Yorum Gönder