Öyle sıcak, öyle bunaltıcı bir hava vardı ki dışarıda, insan ne adım atmak, ne de bir yerde oturup kalmak istemiyordu. Sokaklar benden başka herkesin haberdar olduğu bir bayram yaşanıyormuşçasına doluydu. Kaldırımlara, arabaların açık pencerelerinden her telde müzik yayılıyordu.
Adımlarım ağır, kulağım, radyo frekansı aranır gibi, sıkışık trafikte ilerledikçe değişen melodilerdeydi. İşte o sözler böyle gelip buldu beni.
Dinlemek istediğim şarkıya rastlamışım da, frekansı sabitlemeye çalışıyormuşum gibi, yüzümü çevirdim, müziğin geldiği arabaya. Artık ne kadar yavaş yürürsem yürüyeyim, ardımda kalacaktı o şarkı. Neden durup dururken yağmur sonralarını düşünmeye başlamıştım ki, dinleyen herkesin yazı hatırladığı o şarkıda?
Kavuşma anlarında, birinin diğerine koştuğu kadar hızlı ve bir o kadar sevgi dolu yağan memleket yağmurları. Ve yağmurun sesi sustuğunda, yeni uyanmış bebekler gibi gözlerini kırpıştıran güneş eşliğinde, ortalığa yayılan kuş sesleri. O şarkıda dediği gibi, belki de sadece bahçemden koparılan çiçeklerdi, bu hâlimin sebebi.
29 Mayıs 2010 Cumartesi
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
1 yorum:
Bu şarkıyla adımlar geri değil, o alanda bir çember çizerek, o çemberin tam üzerinde, bacaklar helezon biçiminde ya da iki sevgilinin sarmaşık hali gibi birbirlerine dolaşarak ve aynı tempoda, aynı ritimde yürünür mü, koşulur mu, dans mı edilir adını sen koy Sevgili Parpali:)
İşte bu şarkı böyle bir anı canladrıdı bende.
Güzel anlatmışsın durumu.
Yorum Gönder